Çarşamba, Mayıs 12, 2010

0



"Eleman" dediğin "etkili" olacak......her toplamada bir katkısı olacak sonuca....
yoksa eksi bir ya da artı bir ne fark eder bir insanın hayatında...
ve o elemanın tüm "benzetmeleri" "güzel", - bizim bildiğimiz haliyle "teşbih" iken , niyetlerinin "ard"ı olmayacak...
ben bir çembersem - ki çok seversen arabeski feleğe bile bağlarsın her çemberi- ne içime ne dışıma teğet geçecek.... iç organlarımı parçalamak da olsa sonucu, tam kalbimden, midemden, ciğerlerimden delecek beni.... yoksa azala azala "0" bile olsam; o eleman illa ki gidecek.....

"Eleman" dediğin "tanımlı" olacak.. bir "değer"i olacak... yaş ermiş arşa, ve hatta bu saatten sonra - "x" ve "y"ler alınmıyor müesseseye...
yoksa ne fark eder ... bir gelse ya da bir gitse..
ve o elemanın "değer"i hem sözünde hem özünde olacak.... ben onun doğru'sunu parça'lamamak için çabalarken o benim özüme ters düşmeyecek....
patlıcan sevmediğimi bile bile karnıyarık pişirmeyecek...
ve çayıma şeker koymadığımı, her gün kahvemi aynı saatte içtiğimi bilecek kadar yakın...
zamanı geldiğinde uzak.... olacak...
çünkü..
tahammül denen şey gençliğe dair...
başkasının elleri kırılsın;
insan olsa olsa kendi hayatında muktedir...
insan yapabilirse bir kendi duygusuna sahip,....
yaş kütüğüne çaktığım gözyaşlarının haddi hesabı yok.... gizli özne metaforundan geçmişim zaten, kurduğum birçok cümlenin sonunda nokta bile yok.... kaç defter bitirdim noktalamadan, kaç sayfa eridi burnumun ucundan kağıda balıklama atlayan su damlasından....
ne oldu...
neyime sahip çıktım... yapbozdum, parçayı alan gitti, getirmedi... eksik kalmam önemli değildi; onlar sadece aldıklarını sevdi....

oysa bencillik ben gibi tek çocukların işiydi..

oysa şimdi...
bendeki tüm "eleman"lar "etkili"....
tüm müdahiller beni tanıyor.....
hiçbir cümlem devrilmiyor, anlatımlarda hiçbir bozukluk yok, tüm zamanlar "perfect", tüm relative clause'lar defining... ( anladın sen onu cimcoz'um... )
ne zaman ki dünyayı olduğu gibi kabullendim, rahata erdim.

dibinin notu: bir tek engin kalmıştı "yutan eleman"... meğerse onu unutmaya gerek yokmuş... o zaten hep orda dururmuş... bazen gelecekmiş aklıma, kaçarı yok; midemi ağrıtıp gidecekmiş tekrardan... bir tek babam vardı "sonlu" eleman.... onu da gökyüzünde aslında bizi izliyor yalanıyla rahatsız etmeye gerek yokmuş.. toprağından çiçek olup çıkmış çoktan.... ara ara taşındaki adına bakıp bilmediğin duaları hatırlamaya çalışmak yerine toprağına dokunmak yetermiş.... "babasının kızı" olmak koca bir kitaba bedelmiş..... dibinin notu 2: eti cinlerimi, rakımı, suyumu, sudaki buzumu, kargamı, kargamı kolumda taşımayı, 0.7 mm.lik hayallerimi, onların çatır çutur kırılmasını, onları kırmayı, beşiktaşı, sabahı, şehirlerimi, noktalı virgülleri, noktalı virgüllerde duraksamayı ama durmamayı, azaltarak çoğalmayı, pırasayı, onu, onları seviyorum.... belki seni de seviyorum, belli mi olur.....dibinin notu 3: düş düşebildiğin kadar, nasılsa lasonil var........

5 yorum:

s. dedi ki...

Vay be... Yaz kızım arada...

Adsız dedi ki...

Süper!

black dedi ki...

sen yazmasaydın ben yazacaktım..:) elbet bu kadar güzide olmayacaktı bu yazı o vakit.. uzun soluklanma..:)

Adsız dedi ki...

uzun zamandır okuduğum en şahane yazıydı..blog adıyla referanslanıp yayıldı..ayar filan istemiyorum..:)

Unknown dedi ki...

@s: yazarım yazarım...
@ecem: thanx
@black: senden bi bira bi yigen rica etcem:)
@adsız: kim yaydı ne yaydı, kiminle görüşüyorum? :)

Yorum Gönder

 


. © 2008. Design by: Pocket