Çarşamba, Temmuz 02, 2008

34

Doğduğum, büyüdüğüm, adam gibi yaşayamadığım, bundan sonra bana elini veren şehir gibi.. Daha önce hiç sevmediğim kadar sevdiğim, tüm rontgen ve ultrasonlarımı önüne serdiğim, en değerli organımı - parçalanmış da olsa bu saatte - hiç düşünmeden verdiğim, ama bana elini vermeyen adamın yaşı gibi.. Onu ilk tanıdığım günden bugüne dek geçen günlerin toplam sayısı gibi.. Ve başka da hiçbir anlamı olmayan bir sayı..
İstediğim kadar oynayayım sayılarla, istediğim sonucu elde edeyim elimdeki 3-5 sayıyla, problem çözülmüyor. böyle çok bilinmeyenli bir denklemi değil ben kadar aptal bir kadın, kime söylesem çözemiyor. Çünkü bu soruda bir "değer" yok.. değerim yok.. Benim zavallı aklım zaten olanı biteni anlamıyor, kalbim son kez parçalanmış olmanın etkisiyle tuz buz, ellerim kollarım boşlukta sallanıyor, ölmek gibi bir şey bu.. çok arabesk şeyler tıngırdıyor içimde..
Nerdesin bilmiyorum.. Belki başına bir şey geldi diyorum, endişeleniyorum.. Sonra zaten başıma gelenleri düşünüyorum.. Kendime, sana üzüldüğümden çok daha fazla, çok daha derinden üzülüyorum.. Benim için üzülmeyen "sen dahil" tüm dünyaya öfkeleniyorum.. Ve öfkelendiğimle kalıyorum.. Çünkü sen dahil kimse beni gerçekten sevmiyor.. Bu gerçekle yaşamaya bugün başlıyorum.. Önce kendimden, sonra sen dahil herkesten vazgeçiyorum.

Bölüm 2 - Bugün

Belki sadece ben değil "biz", hayatı darmadağın, ve hatta sadece darmadağın değil, kendi ayağına, eline dolanmış iki insanız. Belki çok farklıyız. en az aksiliklerin kadar aksiyiz. Bilemeyiz ki.. Yaşayarak çıkar bunlar.. Yaşayarak çıkacaktı.. Oysa bugün.. Bugün ne olduysa oldu. Bugün'le ilgili en acı ve en gerçek şey, hiçbir şey'in yarına kalmayacağı.. bir gün boşuna 24 saat değil.. Günü gün yapan saatlerin sayısı hiç değil.. bir "gün"dür yaşanan, "yarın" a zerresi bile kalmayan.. Bugün yaşadığım hiçbir şeyi "yarın" olacak herhangi bir şey silemeyecek.. Yarının eli bugünün gözyaşlarını silemeyecek. Çünkü bir gün boşuna 24 saat değil.. Çünkü benim ruhum üzüntülerimi de sevinçlerimi de 24 saatte bir arşivliyor. Bir tarih atıyor altına. Bir MİLAD oluyor her tarih.. her gün sıfırlıyor kendini.. ancak böyle sağlam kalıyor, ancak böyle ölmeden yaşıyor.. biriktirmiyor..
Bunun senle ilgisi ne dersen.. sabır derim.. o da sonraki bölümde..
Hazır günlerden bahsetmişken, sana benim "bugün"ümden bahsetmek isterim.. Düne de az çok değinerek.. Ne de olsa dün "bugün"lüğünü saatler önce kaybetti.. "dün" kötüydü iyi olduğu kadar.. Dün güzel şeyler oldu.. Yaşam oldu en yenisinden, gülümseme oldu eski yüzümde.. yüzümdeki yeşillikler parladı hem mutluluk hem mutsuzluktan..Sen oldun biraz, o oldu çok fazla.. Neyin doğru neyin yanlış olduğunu anlayamadığım saatler oldu tuhafından.. "En dost"un sesi kurtardı zor anımda.. Zor anlarımdaki umut'u hissetmek iyi, sensizliği hissetmek kötü geldi.. Bira ve sigara oldu bir balkonda.. Çok gerçek bir dostluk oldu.. biraz kaldırdı başımı düştüğü yerden.. yerlerden.. Bugün oldu, sabah oldu, nerdeyse gün dönerken geceye, tam da şu saatte, sensizlik oldu, endişe oldu, huzursuzluk, güvensizlik, sorumsuzluk, Kadıköy'ün arka sokaklarında bir barda Yunanca söylenen bir "Ederlezi" oldu.. Gözyaşı oldu, önleyemedim aktı deli gibi .. sadece yan masada oturan adam gördü.. Endişe gönderdi yüzüme samimiyetle.. endişesini reddettim aynı samimiyetle.. Teşekkür bile etmedi kaba gözlerim.. Kitap satan çocuk dikti gözlerini.. Ona da bakasım gelmedi.. İnsanlar geçti sokaktan.. Seni düşünmekten sigaralarım bitti.. Birkaç masa ötedeki yaşlı çift 15 senelik muhabbetlerinden boğuldu.. Bense 15 gün geriye gidebildim ancak.. İşte o kadar "sığ" kaldım bugün ben.. Bir kedi geldi yanıma.. anlamış olmalı.. Tekir beyaz karışık.. Normalden uzun bıyıklı, yemyeşil gözlü, kocaman kuyruklu, patileri top gibi.. Sevmek için çağırdım yanıma, geldi.. Belki de hayatımda gördüğüm en güzel kediydi.. Sevdirdi kendini.. Yemek vermeyeceğimi anlayınca hiç düşünmeden gitti.. Şu kedi kadar olamadın hayatta dedim ister istemez.. Kedi, durulmuş gözlerimi harekete geçirdi.. Garson kız, bu sulanmayı fark etti.. Biramı tazelerken, "afiyet olsun" dedi fazladan.. Mutlu etmedi, utandırdı hatta.. gitgide neşelenen Yunanca şarkılar çaldı, neşelendirmedi.. Üzüntüden, endişeden uyuşmuş beynim, tepki vermedi.. Bugünün son 5 saatine girildi..

Bölüm 3 - Gelecek

"gelecek" de bir gün gelecek gibisinden duygular içindeyim en fazla.. en basitinden, CG'i aradım.. yarım saate gelecek.. Boş boş konuşarak unutur muyum dersin.. Ancak o denli yakın gelecekle ilgili bir planım olur; gerisi haram bana.. mutluluğun planı - ki hayat derler bazıları buna - çok uzak çok.. Kurar gibi oldum birkaç kez, enkaz oldu altında kaldım.. Kurar gibi oldum bu kez, kumdan kale oldu dalgaya maruz.. Biranın köpüğü oldu en fazla bir bardak kadar ömrüyle.. Başka bir benzetmeyle, kar oldu güneşi görene dek, yağmur oldu kuruyana dek, yol oldu son durakla sabit, en uzununu koyalım önümüze; ömür oldu ölene dek..
Benim hayalim olsa olsa bir korkuluk olur sevdiği ayçiçeğine bakan, hasatını izleyen gözündeki yaşlarla.. Böyle çok benzetmeyi yanyana koymuyordum uzun zamandır.. Anlamayan kimse kalmaıştır umarım.. Güzel olmayan gerçekliği anlaşılır kılmanın tek yoludur sevgili benzetmelerim.. Bugünün gerçekliğini bol bira, bol patates, görünüşe göre bol sohbet, içerde - gerçekten görünemeyen derinlikte - bol gözyaşıyla sona erdirdim.. Midem bulanmadı tahminimin aksine.. ama içerken bir yandan düşündüm de.. kim insana uzak, kim yakın hiç belli olmuyor değil mi.. en yakınım dediğin kimdir ki aslında.. En yakının ne kadar yakın olabilir sana.. Zamanı "x", mekanı "y" yapsak mesela, ben bir "z" bile etmem senin gözünde bu gece.. O yaşamın koordinatlarında bir nokta olamadım.. İsimsiz kaldım, cisimsiz kaldım.. Akşam sevdiğim kediden bile sahipsizim.. Saat 01.15.. öyle çok insan var ki etrafımda.. öyle boş içim, bir türlü kalabalık olmuyor çevrem.. belki bir kısmıyla 5 saatlik bir geleceği paylaşacağım, belki "trajik" bir kazanın gazete başlığında alt alta yazılacak adlarımız.. Ne bilirim ki ben geleceğe dair.. rüzgar hiç de "yaz" gibi esmiyor bu gece.. içindeki nemi bedenime yapıştırıyor, üşütüyor utanmasa.. ben ki soğuğa dayanıklılığı, her türlü titretmesini, sallamasını bir fırtınaya bağlayacak kadar dost ounla.. elbet tesadüf değil tam da bu saatte bu şehirde üşümek..,

Bölüm 4 - Su

Hayatın kaynağı olduğu kadar, tam 24 saattir gözlerimin de dostu.. öyle ki.. elime telefonu aldım gözlerim doldu.. oturdum, kalktım, içtim, denize baktım, bir çay içtim Moda'da, Kadıköy'ün arka sokaklarında, servis aracına adımımı attığım anda, güçlüyken, gülerken, ve şimdi hatta.. sana bakanlara aldırmadan sinsice ağlamak ne güzeldir bilir misin.. gözlerimin cilasıdır onlar benim.. onlar nereden bilecekler ki.. Ağlamalar bile tuhaf bu gece.. birden gözlerim dalıyor gökyüzüne, aklıma geliyor üzüntüm, birden doluyor gözlerim.. boşalana kadar durmuyor.. susuyor sonra birden.. hiçbir şey olmamış gibi saatler geçiyor ve sonra gene aynı döngü başlıyor.. Bir sonraki tek başıma otobüse binerken olacaktır.. bir sonraki sabaha karşı bir feribotta, denize kollarımı sarkıtıp üşürken, adam "she walks the asphalt world" derken..
Yanımdaki kadın yazdıklarıma bakıyor zaman zaman.. suları istanbul'a bağlıyor belki de.. haberi yok ki şehirlerin adının bile olmadığındann.. üstüne ağlayacağı en son şeyin istanbul olduğundan..

Bölüm 5 - Yol

..........................

daha fazla yazmak istemiyorum bu 8 bölümlük öyküyü.. sonunu bilin istemiyorum.. yolda ne oldu bilmeyin.. sonu istediğiniz gibi olsun.. ne de olsa benim yazdığım hiçbir son yeterince sonlanamıyor...
bu şimdilik son yazı olsun..
yazdığım en gerçek şey olsun..
nerdeyse "ben" olsun...

1 yorum:

Adsız dedi ki...

çok güzel olmuş ama sonunu merak ediyorum ben

Yorum Gönder

 


. © 2008. Design by: Pocket