Salı, Temmuz 29, 2008

sublimleşme - en nihayetinde..:)

ben miyim böyle şeyleri sorgulayan...
sen de hissediyor musun bazı bazı?

önce bir anda bir adam - duruma göre kadın - çıkıyor karşına.. inandığın kendine huy edindiğin her şeyi elinin tersiyle ittiriyor sana.. peşine düşüyorsun.. aşık oluyorsun.. seviyorsun hatta.. onun da seni sevdiğini düşünüyorsun.. zaten ancak "düşünebilirsin" konu senden başkası olunca.. sevmiş midir.. sever midir.. bunlar olasılıktır en fazla kendi çapında.. düşünmeye değer bir şey de değildir.. ne bahane ne avuntu olur başka birinin asla emin olamayacağın "ultrasonları".. ondan geçersin..
zaman da geçer..
bazen az bazen çok geçer..
ama "geçmediği" hiç olmamıştır...
adam ( he ya da she deseydik kısaca ) kemiklerini kıra kıra gidiyor.. öyle ki, gözündeki yaşı da yanında götürüyor.. hani deyim öyle der ya: sap gibi gidiyor.. sap gibi bırakıyor..
geberiyorsun..
elinden geleni ardına koymuyor.. koymuyorsun.. elinden geleni kendine koyuyorsun.. ne sabah kalıyor.. ne gece.. gün. .saat... 24 saatlikten çıkan zaman dilimleri oluyorlar.. gün denen şey bazen 10 saat, bazen 50 saat oluyor..
resimlere bakamıyorsun.. sanki bilgisayarın her yerine yayılan parça tesirli bomba..
şarkı dinlemek zor.. hepsinde bi ayrıntı var..
ne kadar arabesk detay varsa hepsini yaşıyorsun..
kimi salağın gurursuzluk dediği her şeyi övünerek yaparken.. içini "ben elimden geleni yaptım" demiş olmanın huzuru kaplıyor..
ve sonra...
sonra..
zaman geçiyor.. o bakamadığın resimler rahatsız etmemeye başlıyor...
müzikleri dinliyorsun..
eşlik ediyorsun hatta
sana "koyan" sessizlik, içini burkan saygısızlık.. bir tren gibi bakıyorsun ardından..
o koskoca adam .. o içini titreten, gülüşüne, gözlerine, ruhuna, sözüne aşık olduğun o kocaman adam... göz göre göre "sublimleşiyor"...
yok oluyor..
ve bu..
senin kendi kendine söylemenle olmuyor...
kendini de kandıramıyorsun.. ( her nereye gidersen kendine yüzleşirken kimse duymaz yalan söyle .. di mi subraindog... )
hani o sabah vardı - vay be adam beni messenger listesinden bile çıkardı - diye zırladığım.. ben neymişim.. ne kanlı bıçaklı olmuşuz farketmeden diye parçalandığım...
ya da başka bir sabah.. bir "she" gördüğüm yanında.. donup kaldığım bilgisayar başında..
bunların hiçbiri onu kaybetmiyor da...
bir an var... bir zaman... sende kaç gün bilemem.. bende 2o-25 güne tekabül ediyor.. bir şey oluyor.. artık istesen de üzülemiyorsun...
o demin adı geçen - ki adı da geçmiyor di mi - adam katıdan gaz haline geçiveriyor..
yani içinden uçuyor gidiyor...
ve sen uyanıyorsun uykundan..
çok güzel oluyor.

dibinin notu bir: ayyuka - ümitsiz aşk'ı dinledim .. miniş yollamıştı taaa ne zaman.. ne güldüm ne güldüm.. yazsam aynı şarkı sözünü yazardım şimdi bak...
dibinin notu iki: vicdan denen şey var ya... onun rahatlığıyla yaşamanın verdiği duygudan yola çıkıyorum rahatsızlığının yaşattığı krampları anlamak için ...
dibinin notu üç: fındık kabuğu olsa sorardı.. "nasılsınız" diye.. cevabım: "bilmiyorum" değil... :)

0 yorum:

Yorum Gönder

 


. © 2008. Design by: Pocket