ya sen kırmalısın camı.. ya da cam kırar seni... o zaten eninde sonuında çatladığı yerden kırılacaktır.. parçalar üstüne dökülüp tüm düşüncelerini keserken ( duygu demiyorum bilerek ve isteyerek - karides tayfasıyız biz - kalbi beyninde olanlardan ) şanslıysan eğer ( değilsin ) kesikler derin olmaz ve geçer zamanla.. ama sen kırılan camın altına girersen ( kaşıntı ) zor geçerler.. geçmezler iz bırakırlar...
aslında bu yazının sonuydu bu belki de.. ama her şeyi zamansız yapanlardanız ( her şeyi evet.. ) bir yazının altını üstüne getirmek nedir ki benim kendime yaptıklarımın yanında.. ( arabesk olsun: ben kendimin altını üstüne getirdikten sonra iki satır cümle dediğin nedir ki )
aslında bu muhabbet.. yani kırılan cam.. benim laptopun masaüstü görüntüsü üzerine yazdığım bir yazıdan çıkmıştı ilk kez... çatlamış bir buzlu cam... çatlayan çatlayan ama kırılamayan bir cam.. kırılamayan bir kalp... çatladığıyla kalan.. az önce de cimcozla konuşuyorduk... "hep flu hep flu" derken...
bulanık işte cam.. her cam bulanık... göremiyorsun karşıyı... kır gitsin.. bu temizleme derdi ne... hayır kırınca.. kalmayınca zaten görünecek ne var ne yoksa.. ama olur mu.. bünye titiz.. temizlik manyağı.. bir toz bile olmayacak üstünde.. o yüzden alıyor eline bezi.. temizlemeye uğraşıyor.. cam "temizleme beni" diye inlerken.. yok olmaz diyorsun... sen temiz ol... ben net görüntü istiyorum.. cam diyor ki.. "bak gene çatlar kırılırım tepende" ( cam sen değil çünkü.. çatlamaz o kırılır ) olsun.. kırılısın.. ya kırılmazsa.. tertemiz olursa.. giderse tüm bu bulanıklık.. ( sanki bugüne kadar temizleyebildiğin bir tane olmuş gibi ) ne güzel olur.. her sabah senden bakarım dünyaya.. tüm renkler anlam kazanır senden bakarsam... senin önünde içerim kahvemi.. yağan karı sana bakarak izlerim.. her akşam kaparım üstüne perdeyi.. her sabah açarım seni...
ama bu bir masaldır ancak... cam sallanır.. sen ( saf kadınsın işte ) elinde eskimiş bir bez parçası son bir hamle yaparsın yeniden sileyim derken..
derken.. kırılır.. elinde kendi kanın.. ince cam parçaları çok can acıtır.. ellerinde kesikler... bedenin tuz buz olmuş camlarla dolmuş taşmış.. bir yenisini daha eklersin kayıp hanene... ( ya da kazanç ) sen lavaboya koşarsın.. elini yıkarsın ama herkes bilir ki o camlar o ellerden pek de kolay çıkmaz.. çıktığını sanırsın.. ama günler geçer aradan.. göremediğin bi ufak parça illa ki kalır.. elini her kıpırdattığında acıtır..
ve bu hikayedenin en acıklı yanı... kırılan camlar geri dönüşüme gider.. yeniden bir şişe ya da cam olarak gelir dünyaya.. ona bişey olmaz.. ama senin ellerin acır.. habire acır.. hep acır.. çok acır....
anlamadıysan.. el kalbimdi.. cam ise o ( onlar )
edit: cimcozun isteği üzerine evvelden sarfettiğim iki cümle:
seni tutacak birinin varlığını görmeden de atlayabilir misin.. bırakabilir misin kendini.. o yapıyor.. ben ne çok yaptım zaten bilirsin az çok.. sen?
seni tutacak birinin varlığını görmeden de atlayabilir misin.. bırakabilir misin kendini.. o yapıyor.. ben ne çok yaptım zaten bilirsin az çok.. sen?
1 yorum:
heh:) teşekkürler efenim:))
Yorum Gönder