tag:blogger.com,1999:blog-341656362024-03-14T03:37:32.245+03:00.joonehttp://www.blogger.com/profile/02401449195058097713noreply@blogger.comBlogger360125tag:blogger.com,1999:blog-34165636.post-28718853939243894232011-01-04T20:54:00.002+02:002011-01-04T20:57:05.201+02:00müsait bir yerde binecek var.<span style="font-size:180%;">valla ben de Pearl Jam "Black" i yazmış olmayı isterdim, ama öyle bir şansım yok....<br />yani demek istiyorum ki, burda yazanları "çalan" arkadaş; ne var ne yoksa götüne sok....<br />hatta bunu da kes kopyala yapıştır....<br />ne dersin :D<br />?</span>joonehttp://www.blogger.com/profile/02401449195058097713noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-34165636.post-60734599088392845942011-01-04T00:05:00.001+02:002011-01-04T00:07:17.202+02:00053....................<span style="font-size:180%;"><span style="font-family: georgia;">telefon numaranı rehberden sildim, şimdi geriye kalan tek şey zihnimden de silmek..</span></span>joonehttp://www.blogger.com/profile/02401449195058097713noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-34165636.post-84134719388801897732010-12-23T22:27:00.003+02:002010-12-23T22:44:22.749+02:00weather forecast<span style="font-size:130%;">"acı" her zaman kalbine inmez insanın... gözlerinden çıkmaz... her zaman katıdan sıvıya dönüşüp yağmaz burnunun üstüne.... hüzünlü bir şarkı olmaz, odayı doldurmaz.... her zaman doldurmaz kadehi... insan bazen acıyı alkolle yıkamaz... yıkayamaz.<br /><br />bazen, bazı insanlara... kulaklarından girer acı.. boğazından geçer, bir tam tur atar kemiklerinde..<br />midesinden çıkar... kupkuru bırakır zaman zaman... bulutları parçalar.. yağmur içine içine yağar... susturur dünyanı, boşaltır bardakları... bardaktan boşalır acı, seni boş bırakır... bir sigara yaktırır, iki sigara yaktırır, üç sigara yaktırır... uyutmaz.<br /><br />girdiği kulağında kalır...<br />bir sis gibi kaplar odanı,<br />karla karışık yağar acı.</span>joonehttp://www.blogger.com/profile/02401449195058097713noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-34165636.post-69329473289748917582010-12-21T22:15:00.003+02:002010-12-21T22:45:22.783+02:00seni neden unutamam?<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgT1wcYcp9Z7rM_2Q09owa_fp6hRLIOJSAIDFh_jfjjQ61AhNO7y_cgcxCAPKgfqq9ENcPIpi3jECw5G2OiP_RkQQydbinflmniCMsvAhj5WGUhnV3qHuDwD7WTSqju5nzomjM2Rg/s1600/Cinema8_logo.jpg"><img style="margin: 0px auto 10px; display: block; text-align: center; cursor: pointer; width: 300px; height: 301px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgT1wcYcp9Z7rM_2Q09owa_fp6hRLIOJSAIDFh_jfjjQ61AhNO7y_cgcxCAPKgfqq9ENcPIpi3jECw5G2OiP_RkQQydbinflmniCMsvAhj5WGUhnV3qHuDwD7WTSqju5nzomjM2Rg/s320/Cinema8_logo.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5553239269806874210" border="0" /></a><br /><br />bir çocuğunun olması seni baba yapmış olabilir.. ama saçlarını kestirmek adam olmana yetmeyecektir...<br />vurduğun diplerden kalkmış olman, aslında ne olduğunu değiştirmeyecek..<br />sevilmen, senden nefret edenlerin sayısını eksiltmeyecek....<br />ben seni hiç unutmayacağım çünkü.<br /><br />sık değil, hiç değil ama ortasında bir yerdeyim...<br />artık beynimde kapladığın hacim eskisinden az, hiç'ten biraz çok...<br />en azından yaşatıyor..<br />nefes aldırıyor...<br />senin neyini sevdiğimi unutuyorum yavaştan..<br />seni neden sevdiğimi de...<br />sesin kısıldı kulaklarımda bağıra bağıra...<br />ellerini hatırlamıyorum mesela...<br />sevdiğin yemekleri anımsamıyorum..<br />bana ne derdin de mutluluktan kesilirdi nefesim..<br />net hatırlamıyorum.<br /><br />ne kaldı dersen..<br />nedir bir türlü gitmeyen...<br /><br />sabah yaptığın yumurtanın tadı... en mavi tişörtün, kapıdan çıkarken aldığın şapkam... tuttuğun takım, ayakkabı numaran, annenin adı, yeğeninin yaşı, Alsancak'ın ortasında telefonda adımı bağırman, beni ilk gördüğünde kurduğun cümle, bir de... bir de... metroya inerken sana dönüp baktığımı hatırlarım.. son'u hatırlarım.<br /><br />hiçbir ayrıntı yok aklımda, ben 1 Temmuz 2008'de ne hissettiğimi hatırlarım... ve 2 ve 3 ve 4'ünde....<br /><br />öyle bir öfke var ki burda...<br /><span style="font-weight: bold;">hiçbir zaman "hiç" olmayacak çünkü ben seni hep hatırlayacağım.</span>joonehttp://www.blogger.com/profile/02401449195058097713noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-34165636.post-66552815634806342122010-12-16T00:22:00.003+02:002010-12-16T00:34:26.806+02:00.<span style="font-size:130%;">küfretmek ya da bağırıp çağırmak yerine daha zekice, daha anlamlı sözler sarfedebilirim durumla ilgili olarak... ya da daha yerinde bir tavırla, hiçbir şey söylemeyebilirim sana... orta anadolunun kurak topraklarından çıkma bir öküzsün eninde sonunda.. yaşadığın hayat, giydiğin kimlik, takındığın tavır son derece uyumluyken belli ki sana yakışmayan, yanında güzel durmayan ve durmayacak olan tek şey benim... eh, bir de noksanlıkların var tabii, şeref, doğruluk falan filan... sanırsam yalan söylediğin tüm insanlar toplansak, hikayelerimizle epey eğlenirdik, .. senden iyi şey mi var gülecek.. senden daha trajikomik adam mı var görecek... o yüzden kızmamak lazım senin gibilere... öyle açıp telefonu hor hor konuşmak falan da lüzumsuz... ararsan da açmamak lazım.. ne de olsa telefonları cevaplayınca "kesin bana hasta" diyen takımdasın... el sallamaya bile gerek yok arkandan... nasılsa yolu biliyorsun.. </span>joonehttp://www.blogger.com/profile/02401449195058097713noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-34165636.post-68038744363844525272010-11-24T00:06:00.002+02:002010-11-24T00:14:50.207+02:00erkek adamsınbir şeyi aynı anda hem isteyip hem istememek kadınlara mahsus olmalı....<br />demek ki kadınım...<br />istediğin şey için bir şey yapmak, bir şey olmak, olamazsan değişmek kadına ait..<br />demek ki kadınım..<br />sesini duyurana kadar bağırmak, o ses kısılana dek konuşmak kadının işi..<br />demek ki kadınım...<br />göze aldığın şeyi yaşamak için adım atmak, daha hızlı adımlar atmak, gerekirse koşmak, düşsen de kalkmak kadına ait..<br />dizlerimde çok yara var,<br />demek ki kadınım..<br /><br />ne düşünüyorsan söylemek, ne söylüyorsan yapmak, hep söylediğin yerde olmak, daima olduğun gibi kalmak kadına mahsus..<br />demek ki erkeksin.joonehttp://www.blogger.com/profile/02401449195058097713noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-34165636.post-58527645511502382242010-11-21T23:50:00.003+02:002010-11-22T01:16:08.839+02:00dumanlı saham<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEifi6VhMrElUlidh8WPSmlc9KcBiXDo-rVcJ1q-QNXUicPK2_2YPQJTKBRe7jfLRb5qIsqFBl_xrlZSHR89n2sZ7ScoEzpYr6OwdVBkISf2MtfgrShxHnW6yLPK24N9jz-v2ibpMw/s1600/smoke.jpg"><img style="margin: 0px auto 10px; display: block; text-align: center; cursor: pointer; width: 225px; height: 320px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEifi6VhMrElUlidh8WPSmlc9KcBiXDo-rVcJ1q-QNXUicPK2_2YPQJTKBRe7jfLRb5qIsqFBl_xrlZSHR89n2sZ7ScoEzpYr6OwdVBkISf2MtfgrShxHnW6yLPK24N9jz-v2ibpMw/s320/smoke.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5542145457056653346" border="0" /></a><br /><br /><br />elbette bitmedi.<br />tabii ki söyleyeceklerimin sonu gelmedi...<br />derler ya hani..:<br /><span style="font-style: italic;">sana söyleceyeceğim öyle çok şey var ki...</span><br />biliyorum kaç sayfam.... kaç paragrafım, kaç cümlem kaldı içimde... hadi onları da geç, harf harf ezberimde, kelimeler çoktan sıralı kağıtta kalemde.... ssatler gibi uzun onlar, yağmurdaki su kadar çoklar.. ve sen, bir yağmurla gidiyorsun.... bir diğeriyle geri gelene dek..<br /><br />sen, mesela..<br />sigara gibi adamsın. keyif verirsin, sensiz olmak zor.<br />seni bırakmayı bir de bana sor..... söndürdüğüm sigarayla bitiyorsun, bir diğeriyle başlayana dek..<br />ama dumanın var işte, gözüme kaçınca ağlıyorum ister istemez..<br />ve dumansız sigara olmuyor.<br />ve senin duman çok yakıyor.<br /><br />eşyalarını koklayacak kadar çok sevmedim seni...<br />o başka bir engin'lik idi...<br />ama.. çoraplarını, diş fırçanı saklayacak kadar düşkündüm sana... ne zaman bir türkü duysam bir tek sen gelirsin aklıma, sıkışırsın bir kaç nota arasına; bir şehir var seninle anılıyor hala, bir balık var ağzıma sürmedim senden sonra... rakıyı daha az içiyorum çünkü kadehin dibinde illa ki biraz da olsa sen varsın...<br />bir kadehle son buluyorsun... diğeriyle can bulana dek...<br /><br />yağmur illa ki duruyor.<br />sigara mecbur kalırsan bırakılıyor.<br />rakı şişesi mutlaka bitiyor.<br />anlıyor musun?joonehttp://www.blogger.com/profile/02401449195058097713noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-34165636.post-76410781060761181192010-09-08T17:36:00.001+03:002010-09-08T17:39:19.119+03:00gittiğim, gördüğüm, resimlediğim, yazdığım U2<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiwT5SEkxkzyGzxbwFga2IBQEIZCYXXylEznDMA5fF2josZQvFtQg4xsTN8ykdyr8Y4iqxmkKUxMrmGDObvPhvXc2uJkBxJjufbxs_AtZ5Inq2xyt1KtsGcLbfftNVTrDpS2hNWmg/s1600/2.jpg"><img style="margin: 0px auto 10px; display: block; text-align: center; cursor: pointer; width: 314px; height: 235px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiwT5SEkxkzyGzxbwFga2IBQEIZCYXXylEznDMA5fF2josZQvFtQg4xsTN8ykdyr8Y4iqxmkKUxMrmGDObvPhvXc2uJkBxJjufbxs_AtZ5Inq2xyt1KtsGcLbfftNVTrDpS2hNWmg/s320/2.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5514551881759009874" border="0" /></a><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg6yZfI2ZOZ3saOrhuvKu1pg-x6ONCUDd7MSBLn0-kQsVyMiaPqJZ3rBZ34LQ_JbYpF7mpojcQsZzAHHeJTeaNUmdhUSwHmlftqyybxMMVp4MhyXEJJLQaCMJ-GL8HNJYGE68zAFQ/s1600/1.jpg"><img style="margin: 0px auto 10px; display: block; text-align: center; cursor: pointer; width: 314px; height: 235px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg6yZfI2ZOZ3saOrhuvKu1pg-x6ONCUDd7MSBLn0-kQsVyMiaPqJZ3rBZ34LQ_JbYpF7mpojcQsZzAHHeJTeaNUmdhUSwHmlftqyybxMMVp4MhyXEJJLQaCMJ-GL8HNJYGE68zAFQ/s320/1.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5514551876632129266" border="0" /></a><br /><!--[if gte mso 9]><xml> <w:worddocument> <w:view>Normal</w:View> <w:zoom>0</w:Zoom> <w:hyphenationzone>21</w:HyphenationZone> <w:punctuationkerning/> <w:validateagainstschemas/> <w:saveifxmlinvalid>false</w:SaveIfXMLInvalid> <w:ignoremixedcontent>false</w:IgnoreMixedContent> <w:alwaysshowplaceholdertext>false</w:AlwaysShowPlaceholderText> <w:compatibility> <w:breakwrappedtables/> <w:snaptogridincell/> <w:wraptextwithpunct/> <w:useasianbreakrules/> <w:dontgrowautofit/> </w:Compatibility> <w:browserlevel>MicrosoftInternetExplorer4</w:BrowserLevel> </w:WordDocument> </xml><![endif]--><!--[if gte mso 9]><xml> <w:latentstyles deflockedstate="false" latentstylecount="156"> </w:LatentStyles> </xml><![endif]--><style> <!-- /* Style Definitions */ p.MsoNormal, li.MsoNormal, div.MsoNormal {mso-style-parent:""; margin:0cm; margin-bottom:.0001pt; mso-pagination:widow-orphan; font-size:12.0pt; font-family:"Times New Roman"; mso-fareast-font-family:"Times New Roman"; mso-bidi-font-family:"Courier New";} @page Section1 {size:612.0pt 792.0pt; margin:70.85pt 70.85pt 70.85pt 70.85pt; mso-header-margin:35.4pt; mso-footer-margin:35.4pt; mso-paper-source:0;} div.Section1 {page:Section1;} --> </style><!--[if gte mso 10]> <style> /* Style Definitions */ table.MsoNormalTable {mso-style-name:"Normal Tablo"; mso-tstyle-rowband-size:0; mso-tstyle-colband-size:0; mso-style-noshow:yes; mso-style-parent:""; mso-padding-alt:0cm 5.4pt 0cm 5.4pt; mso-para-margin:0cm; mso-para-margin-bottom:.0001pt; mso-pagination:widow-orphan; font-size:10.0pt; font-family:"Times New Roman"; mso-ansi-language:#0400; mso-fareast-language:#0400; mso-bidi-language:#0400;} </style> <![endif]--> <p class="MsoNormal" style=""><span style=""><br /></span></p><p class="MsoNormal" style=""><span style="">Eğer 30 üstüyseniz, 90'lı yıllardan beri birçok konsere gittiyseniz, yaşayabilecekleriniz ya da görebilecekleriniz hakkında fikir sahibisinizdir. Festival tarzı şeylerden çok hoşlanmıyorum, ben daha ziyade sevdiği grubu - kendisi gibi sadece o grupla ilgilenen insanlarla - uzun uzun seyretmeyi sevenlerdenim.<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal" style=""><span style="">U2 ile ilgili düşüncelerim de kendimi bildim bileli aynıdır. Sevmek ya da sevmemek bir yana, iyi müzik yaptıklarını inkar edemezsiniz. Gerçi bu ülkenin insanı sevmediği her şeye "iğrenç" demeye meyillidir. Özellikle müzik konusunda mazallah politik görüş falan savunur gibi kutuplaşır. kimse kusura bakmasın ama müzik konusunda nesnel yorumlamalar yapamayacak kadar kıtız. Küçükken uğraşırdım bunlarla, artık belediye baksın diyorum. Zaten U2 sevmeyenler de sanırım en fazla 5 şarkısıyla bu kanıya varmışlardır. İlginçtir ki, sevdiğini söyleyenler de muhtemelen 5 şarkı ile bu kanıya varmıştır. Aslında insanların o derece yabancı olduğu bir grup. Ben iki gruba da aslında sağda solda kalmış ve duysanız çok seveceğiniz şarkıları vardır demek isterim. Please gibi, Staring at the Sun gibi, In a little While gibi.. Hele Acrobat gibi... Ancak bu başka bir konu.. <o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal" style=""><span style="">Konseri duyduğum andan beri gideceğimi biliyordum. Olimpiyat Stadı olayını duyduğum zaman ise "olsun, en fazla orda kalır dönemem" dedim kendime. Nitekim nerdeyse o da oluyordu, az sonra... <o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal" style=""><span style="">Bono'ya gelince, ben oldum olası muhteşem bir yorumcu olduğunu düşünürdüm. Miss Srajevo'yu İstanbul konserinde canlı dinleyip de bu yoruma katılamayan olmayacaktır tahminimce. Olayın aktivist boyutuna gelince.. Aktivist kelimesini duyunca bile gülesim geliyor, hiç olamadım. Yani ayıpsa ayıp yapacak bir şey yok, aktivist bir yana ben deaktivist bile olabilirim.. Ama insanların istediği gibi düşünüp konuşup yaşaması gerektiğine inanıyorum. Türkiye'deki insan haklarına falan ettiği yorumlara kıl olanlar, sanırım Sollingen olayından sonra Almanya konserinde Bono'nun "sıradaki şarkıyı öldürülen Türk kızları ve anneleri" için çalıyoruz deyip ONE çaldıklarını hatırlamıyorlar. Ama önemli değil, biz bu toplumsal ikiyüzlülüğe ve işimize göre yorumlama işine alışığız. Tüm bu bakanla köprüde yürüme, başbakmayanla görüşme işleri hakkındaki tek yorumum "vay be amma tantana, neyse konser gelse de izlesek" oldu. Yani umrumda değil sayın okuyucu. Samimi bulmak ya da bulmamak konusu da umrumda değil, ben gidip "vertigo"yu izlemek istiyorum, o kadar. <o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal" style=""><span style="">Ve konser sabahı bir feribota atlayarak, ipodumu evde unutarak, sırt çantama attığım şemsiye ve yağmurluk ile İstanbul'a yollandım. İlk akıllıca hamle konser alanına Yenibosna üzerinden ulaşmak oldu. Otobüsler bekliyor, muavin bağırıyor "haydiiii uuuuu ikiii konserine gidiyoruuuz" Gerçi oraya en akıllı ulaşım sanırım helikopter falandır, ya da Bulgaristan'dan daha rahat gelebilirsiniz. O devasa şeyi oraya yapan zihniyeti ise anlamazdım, gidip görünce daha da anlamaz oldum. Ben diyeyim bozkır gülü siz deyin at üstünde kelebek... Yanına gelince bile içine girmek için yarım saat yürümek durumundasınız. Çevresinde "hiçbir şey" yok. Nerdeyse yol bile yok. Orda es kaza kalsanız, ölürsünüz yani o derece. <o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal" style=""><span style="">Saat 13.30 gibi ulaşılan mekanda 120 küsürüncü kişi olarak damgalanıp havuz misali bir yerde sıkışıp tepişmeden yerlere yayılmak suretiyle beklemeye başladım. Önde olmanın en güzel tarafı da bu, tuhaf havuz kılıklı alanlarda etrafınız çevrili bekliyorsunuz. İzdiham olmayacağını biliyorsunuz, o alana kimsenin girmeyeceğini de.. Dört saat bekledik. Ne kadar çok yabancı var, anlatılmaz. Bir de yanımdaki 3 kişiden feyz alarak söylüyorum, Portekiz'e yerleşme kararı aldım. Hatta tüm hatun kişilere tavsiyem, Portekiz'e gidin, burada boşuna uğraşmayın. Neyse, bu da başka bir yazı konusu. İrlanda'dan gelen bir grupla konuştuk epey, en son Dublin konserine 86000 kişi geldi diyorlar, burada hayatta olmaz diyorum. Konser mekanı absurd, günlerden Pazartesi ama gene de tahminimden kalabalık oluyor. Saat 7 gibi boş görünen tribünler ancak 8'den sonra doluyor. Sanırım geç gelenler, ciddi bir trafik çilesi çektiler. <o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal" style=""><span style="">İçeri girdiğimizde saat 6'ya geliyor. Inner circle denen yere rahatlıkla giriyoruz. E burası sahne önü diyorum, cidden de bu kadar dibinde olmayı beklemiyordum. Dışardaki tozdan kurtulma sevinci olsa gerek, herkes anında yere oturuyor. Saat 8'e kadar da kalkmadık, iyi oldu. Sahneyle armadaki tek şey beş adet Japon kadın. Kısa boylu insanları çok sevmezdim, o geceden sonra hasta oldum. U2 tam da önümde olacak.<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal" style=""><span style="">İçerde yiyecek ıvır zıvır var ama karton bardaktaki birayı 10 liraya alan fazla yok. Gene de yanında kendi viskisiyle falan gelenler çok. Stadyumdaki grup profiline bakarsak, referandumdan hayır çıkacak, demedi demeyin :)<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal" style=""><span style="">Saat 7'de düğmeye basılmış gibi yağmur başlıyor. Kimseden tık yok, hemen şemsiyeler açılıyor, insanımız tedbirli. Saat 8'de aynı düğmeyle kesiliyor. O devasa ekran tam tepemde, neler olduğunu görmekte zorlanıyorum. Bu arada demeden geçemeyeceğim 360 denince sahneyi dönüyor sanan insanlar o kadar çoktu ki, sanırım sahne sabit kalınca epey üzüldüler. Tribünde oturmanın tek avantajı o olabilir, şovu bütünüyle görmek. Ben resimlere bakınca şaşırdım, vay tepemde bunlar mı olmuş diyerek. Yine de tercihim her zaman sahneyi yakından görmek olmuştur, olacaktır.<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal" style=""><span style="">Snow Patrol sahneye 8.30'da çıktı. Seveni de tanıyanı da pek yok. Hatta yanımda adamları kötüleyip duran bir adama "pardon ama onlar epey ünlü bir indie" grubu diye sataştım, sanırım epey sinirli söylemişim, tırstı ve sustu. Sahnede tam olarak yarım saat kaldılar. Son şarkıları Chasing Cars'ı U2 crew ile birlikte söylediler, muhteşemdi.Snow Patrol gider gitmez ufak büyüklükte bir Çin ordusu kadar insan sahneyi U2 için hazırlamaya başladı.<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal" style=""><span style="">Saat tam da 10 olduğunda Space Oddity duyulmaya başladı. Biliyoruz ki onunla çıkacaklar. Herkes bağırıyor, ama nerde bu adamlar, kafamı kaldırdım ekranda yürüyor görünüyorlar. Sonra anladım ki arkadan geliyorlar. Yaşasın 360 diyorum başka da bir şey demiyorum. İlk şarkı Beautiful Day, çok sevdiğim bir şarkısı değil aslında. Ve tam 2 saat boyunca 25-26 şarkıyı muhteşem bir görsel şovla sunuyorlar bize. Yılda beş kere izleyebileceğiniz bir Serdar Ortaç konserine ortalama 80 lira falan veren zihniyet 50 liradan başlayan ve en önden seyretmenin maliyeti 100 lira olan bir U2 konserine pahalı demesini de anlamıyorum.<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal" style=""><span style="">Bana en keyif veren yorumlar, Miss Sarajevo ( ne ses varmış sende be Bono ) , In a little While, Elevation, I Still Haven't Found What I'm Looking For ( inanılmaz bir seyirci korosuydu, unutulmayacak ) Vertigo, Get on Your Boots, One ( inen kocaman bir küreden yansıyan ve stadın her köşesine giden ışıklar ve mavilikle kendinizi gerçekten yalnız ve özel hissedip dalabiliyordunuz anılara falan ) , Moment of Surrender, ve her ne kadar Zülfü abimizin egosundan ve sesinden çok hoşlanmasam da muhteşem seyirci korosu ile unutulmayacak Yiğidim Aslanım olmuştur. <o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal" style=""><span style="">İki kere bis oldu, en sonunda Bono çıktı "şu an bitsin" dedi ( Türkçe ) ve dağıldık. O kadar basit oldu yani konserin sonu.<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal" style=""><span style=""> <o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal" style=""><span style="">Çıkışta bir izdiham falan yok. sadece mahşeri bir kalabalık ağır ağır yürüyor. Ama nereye yürüyoruz bilen yok. Toplu taşımayla gelin diye bağırıp duran organizasyona belli ki güvenen çok. Arabalı bir kalabalık yok. Toplu taşımaya tamamen önsezilerimizle 50 dakikalık bir yürümeyle ulaşıyoruz. Koca bir alan bir sürü minibüs inanılmaz bir otobüs kuyruğu. O kuyrukta beklerseniz muhtemelen sabaha karşı sıra gelir. Saat zaten 01.30 olmuş. Bir minibüse atlıyorum ama minibüsçü tuhaf bir adam, tartışıyoruz, topluca sinirlenip iniyoruz. Minibüsçünün tıkadığı trafikte duran bir Yenibosna otobüsünün kapısı açık. Atlıyorum ve basamağa oturuyorum benden sonra üç kişi daha geliyor, zaten bir kişi daha fazla gelemez yer yok. İşte o dönüş otobüsü gerçekten eğlenceli. Şoför muavine kızıyor "konser konser dedin al sana konser, ot vardı gelecek" tüm otobüs gülüyor. Zaten sarhoş sayısı çok, dolana dolana Yenibosna’ya varıyoruz. saat 02.15 gibi... Adamın biri nerden geldin diyor, Bandırma diyorum, şaşırıyor. Kendisi Bostancı'dan gelmiş. "Senden daha önce varacağım evime" diyorum, epey gülüyoruz.<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal" style=""><span style="">Bundan sonrası herkesin evine ulaşma serüvenidir. Ertesi gün yazılanları okuyorum, Halkalıya yürüyenler olmuş staddan. Hiçbir sorun olmasa bile ulaşımı bu kadar zor olan bir yerde bir de onbinlerce insanın maruz kaldığı organizasyonun ulaştırma çilesini ekleyin, gerisini siz düşünün. Ben ulaşım konusunda şanslıydım. Sabah evime ulaştım. Geriye "I am One" bilekliği, bilet, ıslak bir şemsiye, bol bol fotoğraf, inanılmaz bir "haz" kaldı. Aynı çileyi gene çekeceğimi bilsem, gene giderim dedirtecek kadar yoğun bir haz.<o:p></o:p></span></p>joonehttp://www.blogger.com/profile/02401449195058097713noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-34165636.post-58961755681342996432010-08-15T22:53:00.002+03:002010-08-15T23:03:42.943+03:00dur dolap<span style="font-size:130%;">içindeki çocuk ile övünen yetişkin erkekler, bir lunaparkta toplansa da bir daha benim yoluma çıkmasa... artık dönmese o dolaplar.. olgunluğa varsak, kıyısına vursak, başımıza gelenleri hayata bağlasak.. yetmezse rakı şişesine dalsak, diplerden buz çıkarsak, kadeh kadeh birbirimize vursak... acısak... morarsak.... ama yine de "büyüsek".... yaş kütüğüne çaktığımız her gözyaşının hikayesini "ben yaptım oldu" rahatlığından çıkarak, "hataydı" diye başlayan bir cümleye dolaysızca bir tümleç yapmayı başarsak.....<br /><br />tevellütün hakkını versek diyorum....<br />bizim karıncalarda at yok artık....</span>joonehttp://www.blogger.com/profile/02401449195058097713noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-34165636.post-11959497547050191702010-05-31T21:15:00.002+03:002010-05-31T21:40:37.237+03:00hipokampus...<span style="font-weight: bold;">ilk</span><br />saat 22.12 idi........<br />2 sene 6 gün önce idi....<br />beni görünce dedin ki.......... "güldüğünü görünce takılayım dedim uzun sürsün diye"<br />seni görünce dedim ki....... "çok mohikan bir halin var"<br />günlerden Pazar idi...<br />Suede dinliyordum.<br />sana bakıyordum.<br /><span style="font-weight: bold;">son</span><br />saat 03.57'de bir mail yolladın bana en son...<br />bilmem ne kadar gün bilmem ne kadar saat sonra....<br />dedin ki bana..... "kendi duygularımdan bahsetmicem ama seni görüyorum, senden güzelini görmedim daha"<br />dedin ki bana..... "ben yokum artık"<br /><br />arasında ne mi oldu....<br />ilkle son arasında ne mi oldu....<br />aşk olsun dedin.... aşkoldu....<br />yok olsun dedin.... yokoldu.... yok oldu...<br />ondan sonra hiç "var" olmadı...<br />hep "hayat" engeline bağladım, oysa kötü olan o değildi... kötü sensin. sen kötüsün..<br />hep "zayıf"lığına bağladım....<br />hep yaptığına bir "kulp" taktım.<br />oysa susuz, buzsuz, sek "kötü"ydün sen. sen kötüydün.<br /><br />yalan dedim yaşanana olmadı....<br />yalancı dedim sana, olmadı...<br />ne zaman ne mekan ne sebep ne sonuç bakmadı bana...<br />kalbi falan geç, aklım almadı..<br /><br />içkim bitti...<br />içim bitti....<br />cümlelere git dedim, gitmediler..<br />git dedim gitmediler....<br />iki yılda unutursun dediler, onlar da yalan söylemişler...<br /><br />sen, uyurken beni izleyen adam...<br />ben, giysilerine sarılan kadın...<br /><br />ben iyiydim<br />sen kötüydün.<br />bu kadar mı basitmiş...<br />bu kadar basitmiş.joonehttp://www.blogger.com/profile/02401449195058097713noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-34165636.post-21632381533685899992010-05-12T20:49:00.004+03:002010-05-12T22:14:36.079+03:000<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjhfvmk2OchVkMNXYHdzOufJJi0KVlqf7p1QnpKbxL7GJSEOxGXT5vQPA8xdpml2tOsnKdQfEQYv3Hr-RYfXvFkshf_qOuw2eVprWA0EMdxdiTAPQip1F8bnUFLMRzbFhdpGZGPTw/s1600/bbb.jpg"><img style="margin: 0px auto 10px; display: block; text-align: center; cursor: pointer; width: 260px; height: 320px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjhfvmk2OchVkMNXYHdzOufJJi0KVlqf7p1QnpKbxL7GJSEOxGXT5vQPA8xdpml2tOsnKdQfEQYv3Hr-RYfXvFkshf_qOuw2eVprWA0EMdxdiTAPQip1F8bnUFLMRzbFhdpGZGPTw/s320/bbb.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5470461532650183778" border="0" /></a><br /><br />"Eleman" dediğin "etkili" olacak......her toplamada bir katkısı olacak sonuca....<br />yoksa eksi bir ya da artı bir ne fark eder bir insanın hayatında...<br />ve o elemanın tüm "benzetmeleri" "güzel", - bizim bildiğimiz haliyle "teşbih" iken , niyetlerinin "ard"ı olmayacak...<br />ben bir çembersem - ki çok seversen arabeski feleğe bile bağlarsın her çemberi- ne içime ne dışıma teğet geçecek.... iç organlarımı parçalamak da olsa sonucu, tam kalbimden, midemden, ciğerlerimden delecek beni.... yoksa azala azala "0" bile olsam; o eleman illa ki gidecek.....<br /><br />"Eleman" dediğin "tanımlı" olacak.. bir "değer"i olacak... yaş ermiş arşa, ve hatta bu saatten sonra - "x" ve "y"ler alınmıyor müesseseye...<br />yoksa ne fark eder ... bir gelse ya da bir gitse..<br />ve o elemanın "değer"i hem sözünde hem özünde olacak.... ben onun doğru'sunu parça'lamamak için çabalarken o benim özüme ters düşmeyecek....<br />patlıcan sevmediğimi bile bile karnıyarık pişirmeyecek...<br />ve çayıma şeker koymadığımı, her gün kahvemi aynı saatte içtiğimi bilecek kadar yakın...<br />zamanı geldiğinde uzak.... olacak...<br />çünkü..<br />tahammül denen şey gençliğe dair...<br />başkasının elleri kırılsın;<br />insan olsa olsa kendi hayatında muktedir...<br />insan yapabilirse bir kendi duygusuna sahip,....<br />yaş kütüğüne çaktığım gözyaşlarının haddi hesabı yok.... gizli özne metaforundan geçmişim zaten, kurduğum birçok cümlenin sonunda nokta bile yok.... kaç defter bitirdim noktalamadan, kaç sayfa eridi burnumun ucundan kağıda balıklama atlayan su damlasından....<br />ne oldu...<br />neyime sahip çıktım... yapbozdum, parçayı alan gitti, getirmedi... eksik kalmam önemli değildi; onlar sadece aldıklarını sevdi....<br /><br />oysa bencillik ben gibi tek çocukların işiydi..<br /><br />oysa şimdi...<br />bendeki tüm "eleman"lar "etkili"....<br />tüm müdahiller beni tanıyor.....<br />hiçbir cümlem devrilmiyor, anlatımlarda hiçbir bozukluk yok, tüm zamanlar "perfect", tüm relative clause'lar defining... ( anladın sen onu cimcoz'um... )<br />ne zaman ki dünyayı olduğu gibi kabullendim, rahata erdim.<br /><br /><span style="font-style: italic;"><span style="font-weight: bold;">dibinin notu:</span> bir tek engin kalmıştı "yutan eleman"... meğerse onu unutmaya gerek yokmuş... o zaten hep orda dururmuş... bazen gelecekmiş aklıma, kaçarı yok; midemi ağrıtıp gidecekmiş tekrardan...</span> <span style="font-style: italic;">bir tek babam vardı "sonlu" eleman.... onu da gökyüzünde aslında bizi izliyor yalanıyla rahatsız etmeye gerek yokmuş.. toprağından çiçek olup çıkmış çoktan.... ara ara taşındaki adına bakıp bilmediğin duaları hatırlamaya çalışmak yerine toprağına dokunmak yetermiş.... "babasının kızı" olmak koca bir kitaba bedelmiş..... </span> <span style="font-style: italic;"><span style="font-weight: bold;">dibinin notu 2:</span> eti cinlerimi, rakımı, suyumu, sudaki buzumu, kargamı, kargamı kolumda taşımayı, 0.7 mm.lik hayallerimi, onların çatır çutur kırılmasını, onları kırmayı, beşiktaşı, sabahı, şehirlerimi, noktalı virgülleri, noktalı virgüllerde duraksamayı ama durmamayı, azaltarak çoğalmayı, pırasayı, onu, onları seviyorum.... belki seni de seviyorum, belli mi olur.....<span style="font-weight: bold;">dibinin notu 3:</span> düş düşebildiğin kadar, nasılsa lasonil var........<br /></span>joonehttp://www.blogger.com/profile/02401449195058097713noreply@blogger.com5tag:blogger.com,1999:blog-34165636.post-49938518125301809902010-03-24T17:51:00.003+02:002010-03-24T18:22:58.949+02:00doğdun, batma.<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiVsCNH0A44O2TidYZ04hFJxUSnmGmHPTDxwrqlXoKceJl1q6ln65PHHxPDhlxIAN90fJDweiMI5TFcqY5iSEb5ePJhN8PCwZw_Slgw91D23IWnY5Ys6VhB0ckVc_87FHA24sr06A/s1600/tavla2.jpg"><img style="margin: 0px auto 10px; display: block; text-align: center; cursor: pointer; width: 289px; height: 315px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiVsCNH0A44O2TidYZ04hFJxUSnmGmHPTDxwrqlXoKceJl1q6ln65PHHxPDhlxIAN90fJDweiMI5TFcqY5iSEb5ePJhN8PCwZw_Slgw91D23IWnY5Ys6VhB0ckVc_87FHA24sr06A/s320/tavla2.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5452236410550204226" border="0" /></a><br /><br />o kadar özel bir isimsin ki sen, hiçbir ek yanaşamıyor yanına.. bir "kesme işareti" lazım sana sokulmaya...sadece ilki değil, her harfin "büyük" senin... tüm cümlelerin öznesi, tüm imlaların kılavuzu, tüm rakıların suyusun... gecenin bir vakti susayınca su getirensin... sabahın omleti, akşamın demi, yüksek rakımlı bir şehrin şafağı, bir zamanların "aşkı"sın... Arsen Lupen'deki "Hysteria", Bakırköy'deki uçak sesindesin.... belli ki çıkmamışsın, üç yıl önce girdiğin yerdesin...<br /><br />senin uzayınca kızıla dönen sakallarının rengi başka türlü, mavi yaşil gözlerinin "ışık geçirgenliği" büyük, kocaman hatta... Eminönü'nden Haliç'e bakarken gözlerini kısmandan bilirim.... ben senin söylemediklerini, kurmadığın cümleleri, dolaysız tümleçlerini, nesnelerinin en belirtisiz ve hatta belirsizliğini bile severim.. hep de severdim.<br /><br />"isminden belli" iyiliksin...<br /><br />sözüm var balıkların üstüne mum dikmeliyim senin için... unutmadım, 3-2 öndesin... o elma çayından içmelisin, eski bir doğumgünü hediyeni açıp bakmalısın bu akşam kendin için; çünkü sen ordaki kedisin, çünkü biz hep Galatasaray Lisesi'nin önündeki iki "meraklı" beşeriz eninde sonunda... "elimizle koymuş" kadar rahat bulduğumuz..<br /><br />çok mu "yazım yanlışı" yaptık, çok mu bozduk anlatımları, ben mi çok konuştum, sen mi hep gereksiz sustun.. sormuyorum...<br />düşünmüyorum.<br /><br />dost adaylarının en güzeli,<br />sevgili Barış, ve hatta BARIŞ,<br />öyle iyi ki doğarsın ki sen....<br />öyle iyi ki varsın ki...<br />bir sen bilirsin bir ben.<br />d.joonehttp://www.blogger.com/profile/02401449195058097713noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-34165636.post-33784489285039013902010-03-11T19:32:00.003+02:002010-03-11T19:41:42.058+02:00hayat tükürsün senin yüzüne<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.blogger.com/video.g?token=AD6v5dyhxkycIqruNosxX3-WYeWzQUG2Mn4vsJQ1gvv56KyPaX0XxnpbiNbkJGzEvPwsKQ_9jbDFj5Tv3lg' class='b-hbp-video b-uploaded' frameborder='0'></iframe><br /><br />Senden sonra ne olduğu önemli değil... en tozlu defteri kapattığımı sanırken, bir sayfa bile çevirmemişim aslında.... bir mevsim bile geçmemiş daha.. hadi mevsimi bırak; bir Temmuz'un üstüne bir Ağustos bile koymamışım henüz... bir duvar yıkmışsın, bir taşı taş üstüne koymak bir yana, dağılan taşları bile toplamamışım ben.... sen kadar güzel ve çirkinini, sen kadar aşk ve nefretini görmemişim 2 yıldır....<br /><br />gideceksin elbet.<br /><br />.. az kaldı.<br />az kaldın.joonehttp://www.blogger.com/profile/02401449195058097713noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-34165636.post-20709731417210156202010-02-23T22:42:00.001+02:002010-02-23T22:45:10.941+02:00the kid<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgnlbXlgN5vk4F2IUjeGpUl3Zxrr9O5xaHKN0f1Pc5YX7VqyLIYAlukx7yoZDlppeqm7VScE75vryiY-CdmVChhlJ8eW4Up6izdok4x135KFmylOx97cLfD3VK_Br3Cq5GDrbc4Yw/s1600-h/c_teardrop.jpg"><img style="margin: 0px auto 10px; display: block; text-align: center; cursor: pointer; width: 287px; height: 300px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgnlbXlgN5vk4F2IUjeGpUl3Zxrr9O5xaHKN0f1Pc5YX7VqyLIYAlukx7yoZDlppeqm7VScE75vryiY-CdmVChhlJ8eW4Up6izdok4x135KFmylOx97cLfD3VK_Br3Cq5GDrbc4Yw/s320/c_teardrop.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5441542350685940178" border="0" /></a><meta equiv="Content-Type" content="text/html; charset=utf-8"><meta name="ProgId" content="Word.Document"><meta name="Generator" content="Microsoft Word 11"><meta name="Originator" content="Microsoft Word 11"><link rel="File-List" href="file:///C:%5CDOCUME%7E1%5CTAKINS%7E1%5CLOCALS%7E1%5CTemp%5Cmsohtml1%5C01%5Cclip_filelist.xml"><!--[if gte mso 9]><xml> <w:worddocument> <w:view>Normal</w:View> <w:zoom>0</w:Zoom> <w:hyphenationzone>21</w:HyphenationZone> <w:punctuationkerning/> <w:validateagainstschemas/> <w:saveifxmlinvalid>false</w:SaveIfXMLInvalid> <w:ignoremixedcontent>false</w:IgnoreMixedContent> <w:alwaysshowplaceholdertext>false</w:AlwaysShowPlaceholderText> <w:compatibility> <w:breakwrappedtables/> <w:snaptogridincell/> <w:wraptextwithpunct/> <w:useasianbreakrules/> <w:dontgrowautofit/> </w:Compatibility> <w:browserlevel>MicrosoftInternetExplorer4</w:BrowserLevel> </w:WordDocument> </xml><![endif]--><!--[if gte mso 9]><xml> <w:latentstyles deflockedstate="false" latentstylecount="156"> </w:LatentStyles> </xml><![endif]--><style> <!-- /* Style Definitions */ p.MsoNormal, li.MsoNormal, div.MsoNormal {mso-style-parent:""; margin:0cm; margin-bottom:.0001pt; mso-pagination:widow-orphan; font-size:12.0pt; font-family:"Times New Roman"; mso-fareast-font-family:"Times New Roman"; mso-bidi-font-family:"Courier New";} @page Section1 {size:612.0pt 792.0pt; margin:70.85pt 70.85pt 70.85pt 70.85pt; mso-header-margin:35.4pt; mso-footer-margin:35.4pt; mso-paper-source:0;} div.Section1 {page:Section1;} --> </style><!--[if gte mso 10]> <style> /* Style Definitions */ table.MsoNormalTable {mso-style-name:"Normal Tablo"; mso-tstyle-rowband-size:0; mso-tstyle-colband-size:0; mso-style-noshow:yes; mso-style-parent:""; mso-padding-alt:0cm 5.4pt 0cm 5.4pt; mso-para-margin:0cm; mso-para-margin-bottom:.0001pt; mso-pagination:widow-orphan; font-size:10.0pt; font-family:"Times New Roman"; mso-ansi-language:#0400; mso-fareast-language:#0400; mso-bidi-language:#0400;} </style> <![endif]--> <p style="font-family: georgia;" class="MsoNormal"><span style="font-size:130%;">İçtiğim hiçbir sigaranın külü rüzgarıma dayanamaz… İçime çektiğim hiçbir nefesin izini bırakmam ardımda o yüzden… Tüm delillerimi hava alır, toprak alır: toz olur duman olur eninde sonunda…Ciğerime giden duman kar kalsın sana.. Ben artı bir yanılırım en fazla, artı birkaç bardak ağlarım burnuma, artı birkaç bardak alkol daha katarım kanıma, üç satır daha fazla, bir miktar tecrübe daha…. Esastan değil, usulden bozulur rüyalarım; ..... </span></p> <p style="font-family: georgia;" class="MsoNormal"><span style="font-size:130%;">Olsundur….</span></p> <p style="font-family: georgia;" class="MsoNormal"><span style="font-size:130%;">Çünkü “nerdeyse” kısmı çoktan aşılmıştır….</span></p> joonehttp://www.blogger.com/profile/02401449195058097713noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-34165636.post-5119847584316558702010-01-21T19:53:00.002+02:002010-01-21T20:12:08.982+02:00taştan çağım<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjFZmUZ9Bz1jX4a6d5n4D_Dg_2QwBLCJlvSCMs4yJ7egcQNN1uNdOLm4GiGoNxxUBu3FEP0fmtTiL7eqaD86YUKU9Z9fzM9yUlWzXIwOi-dX1fZXeyVM4qc75CfMOugGZ35gmqtkQ/s1600-h/Picture+2.png"><img style="margin: 0px auto 10px; display: block; text-align: center; cursor: pointer; width: 320px; height: 261px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjFZmUZ9Bz1jX4a6d5n4D_Dg_2QwBLCJlvSCMs4yJ7egcQNN1uNdOLm4GiGoNxxUBu3FEP0fmtTiL7eqaD86YUKU9Z9fzM9yUlWzXIwOi-dX1fZXeyVM4qc75CfMOugGZ35gmqtkQ/s320/Picture+2.png" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5429253316878570354" border="0" /></a><meta equiv="Content-Type" content="text/html; charset=utf-8"><meta name="ProgId" content="Word.Document"><meta name="Generator" content="Microsoft Word 11"><meta name="Originator" content="Microsoft Word 11"><link rel="File-List" href="file:///C:%5CDOCUME%7E1%5CTAKINS%7E1%5CLOCALS%7E1%5CTemp%5Cmsohtml1%5C01%5Cclip_filelist.xml"><!--[if gte mso 9]><xml> <w:worddocument> <w:view>Normal</w:View> <w:zoom>0</w:Zoom> <w:hyphenationzone>21</w:HyphenationZone> <w:punctuationkerning/> <w:validateagainstschemas/> <w:saveifxmlinvalid>false</w:SaveIfXMLInvalid> <w:ignoremixedcontent>false</w:IgnoreMixedContent> <w:alwaysshowplaceholdertext>false</w:AlwaysShowPlaceholderText> <w:compatibility> <w:breakwrappedtables/> <w:snaptogridincell/> <w:wraptextwithpunct/> <w:useasianbreakrules/> <w:dontgrowautofit/> </w:Compatibility> <w:browserlevel>MicrosoftInternetExplorer4</w:BrowserLevel> </w:WordDocument> </xml><![endif]--><!--[if gte mso 9]><xml> <w:latentstyles deflockedstate="false" latentstylecount="156"> </w:LatentStyles> </xml><![endif]--><style> <!-- /* Style Definitions */ p.MsoNormal, li.MsoNormal, div.MsoNormal {mso-style-parent:""; margin:0cm; margin-bottom:.0001pt; mso-pagination:widow-orphan; font-size:12.0pt; font-family:"Times New Roman"; mso-fareast-font-family:"Times New Roman"; mso-bidi-font-family:"Courier New";} @page Section1 {size:612.0pt 792.0pt; margin:70.85pt 70.85pt 70.85pt 70.85pt; mso-header-margin:35.4pt; mso-footer-margin:35.4pt; mso-paper-source:0;} div.Section1 {page:Section1;} --> </style><!--[if gte mso 10]> <style> /* Style Definitions */ table.MsoNormalTable {mso-style-name:"Normal Tablo"; mso-tstyle-rowband-size:0; mso-tstyle-colband-size:0; mso-style-noshow:yes; mso-style-parent:""; mso-padding-alt:0cm 5.4pt 0cm 5.4pt; mso-para-margin:0cm; mso-para-margin-bottom:.0001pt; mso-pagination:widow-orphan; font-size:10.0pt; font-family:"Times New Roman"; mso-ansi-language:#0400; mso-fareast-language:#0400; mso-bidi-language:#0400;} </style> <![endif]--> <p class="MsoNormal" style="font-family:georgia;">Cilasız bir taştan çağ’ım, kalbinden parça aşırdım, köşelerini aldım, yonttum, önüme koydum… günler gece oldu, tan’lar güneşe teslim, sarılar siyah oldu…<span style=""> </span>sıcak soğuk oldu, dediler ki kış oldu… üç – dört kez 365 oldu… dönmekten başım döndü, durdu dünya bana acıyaraktan…<span style=""> </span></p> <p face="georgia" class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p> <p style="font-family: georgia;" class="MsoNormal">Yonttuğum taşıma baktım, sen yokken… demek ki ben her gündüz ve her gece yonttuğum taşıma baktım… demek ki iyi baktım; büyüdü.. nerdeyse gerçeği gibi oldu… nerdeyse kan pompaladı, atan ve toplayan damarları vardı.. pislenen kanları topladı, temiz kanı attı… can yaptı….</p> <p style="font-family: georgia;" class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p> <p style="font-family: georgia;" class="MsoNormal">Nerdeyse…</p> <p style="font-family: georgia;" class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p> <p style="font-family: georgia;" class="MsoNormal">Oysa o…</p> <p style="font-family: georgia;" class="MsoNormal">Taştı.</p> <p style="font-family: georgia;" class="MsoNormal">Senden taşan bir parçadan yaptığım cansız bir oyuncaktı… Sen kendininkini bir başkasına vermişken, ben ihtimal dışıyken, sen iyi ya da kötü günde fark etmez herhangi ve her günde bir başkasına el vermişken, ben taşımı cilaladım….</p> <p style="font-family: georgia;" class="MsoNormal">Taştan kocaman bir kalp yaptım.</p> <p style="font-family: georgia;" class="MsoNormal">Nefes aldırrtım.</p> <p style="font-family: georgia;" class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p> <p style="font-family: georgia;" class="MsoNormal">Ve sen ona bile el uzattın… bana uzatmadığın eli, ona uzattın….</p> <p style="font-family: georgia;" class="MsoNormal">Oysa ben demiştim ki sana:</p> <p style="font-family: georgia;" class="MsoNormal">KIRMA!</p> <p style="font-family: georgia;" class="MsoNormal">Kıracaksan,</p> <p style="font-family: georgia;" class="MsoNormal">Onunla kırma….</p> <p style="font-family: georgia;" class="MsoNormal">Parçası kalır geriye… Ne “var” olur, ne “yok” olur sonra….. Var olma ihtimalinden geçmişim zaten, yok olma hakkımı elimden alma.. </p> <p style="font-family: georgia;" class="MsoNormal">“Muktedir” kıl beni,,<span style=""> </span>Kendi kalbimi kendim kırarım ben, sen bırak o elindekini, sen bırakmışın zaten kalbindekini, beni; bırak dönsün kan içimde.. pislenip pislenip temizlenen kanım bende kalsın müsadenle….</p> <p style="font-family: georgia;" class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p> <p style="font-family: georgia;" class="MsoNormal">İşte o yüzden..</p> <p style="font-family: georgia;" class="MsoNormal">Kıracaksan..</p> <p style="font-family: georgia;" class="MsoNormal">Kırma.</p> <p style="font-family: georgia;" class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p> <p style="font-family: georgia;" class="MsoNormal">Biraz daha parçalara bölünmesin…</p> <p style="font-family: georgia;" class="MsoNormal">Ya kalanları da temizle, ya hiç elleme….Yanılmamak için deneme… Ben ya da biz.. ve hatta bizler kendi “taştan çağımızda” yaşamaya alışmışken çoktan, sen elindekini içime içime vurma…Sen gelip geçersin, gelir geçemezsin en fazla, vurma ona… </p> <p style="font-family: georgia;" class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p> <p style="font-family: georgia;" class="MsoNormal">Bakma öyle bana…</p> <p style="font-family: georgia;" class="MsoNormal">Kırma.</p> <p style="font-family: georgia;" class="MsoNormal">Bana bu kadar olumsuz emir cümlesi kurdurtma..</p> <p style="font-family: georgia;" class="MsoNormal">dedim.</p> <p style="font-family: georgia;" class="MsoNormal">Dinlemedin.</p> <p style="font-family: georgia;" class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p> <p style="font-family: georgia;" class="MsoNormal">Şimdi geriye kovalar akrebimi yelkovanım. Ters akar kumlarım. Şimdi ben yontulmuş bir çağ’ım…. Aslını kırdın, suretini kırdın, yetmedi taşı parçaladın… “paramparça”ladın… önümde yonttuğum kalp parçalarım, taştan bir mezbahadayım….. tüm karlarım eridi, içim ısınırken, gözümden çıkan yaş oldu… boşa geçen ay oldu, yıl oldu…. Yere düştü, çamur oldu.. </p> <p style="font-family: georgia;" class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p> <p style="font-family: georgia;" class="MsoNormal">Her yeni çağ’da mevsimler değişti…. Her yakın’laşan çağ’da az daha büyüdüm…. Zaman sana uzaklaştı, bana her gün 21 Aralık oldu… beynim hipermetrop, önünü göremez oldu… duvarlar ördüm günler içinde…. Bir ters bir düz koydum taşları, sağlam ördüm duvarı… senden sonra bazıları içeri girdim sandı… her ayak izinde az biraz senin 43 numara nike’ların vardı…her E harfinde bir engin yazardı… birkaç giysin vardı, atamadım hala, evde kaldı… kimse de farkına varmadı…</p> <p style="font-family: georgia;" class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p> <p style="font-family: georgia;" class="MsoNormal">İşte sen bir kırdın…</p> <p style="font-family: georgia;" class="MsoNormal">Bir kırdın…</p> <p style="font-family: georgia;" class="MsoNormal">Ben böyle oldum.</p> <p style="font-family: georgia;" class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p> <p style="font-family: georgia;" class="MsoNormal">Taştı…</p> <p style="font-family: georgia;" class="MsoNormal">Taşa bile acımadın.</p>
<br /><span style="font-weight: bold;">çizim için: www.konurkoldas.com</span>
<br /><span style="font-weight: bold;">sadece çizim için değil... aklıma getirdiği şeyler için de... konurkoldaşdotcom.... :)</span>
<br />joonehttp://www.blogger.com/profile/02401449195058097713noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-34165636.post-83080813318839707082009-11-04T23:44:00.002+02:002009-11-04T23:47:15.070+02:001 insan gücü<span style="font-size:180%;">evet, bir insan gücündeyim ben :(<br />bu kadar çalışmak normal olmamalı...<br />uyumalı..<br />of..<br />bekle yazacaklarım var elbet...</span>joonehttp://www.blogger.com/profile/02401449195058097713noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-34165636.post-39336327129801558902009-08-10T20:35:00.002+03:002009-08-10T20:40:04.043+03:00yolu kara bir istikametteyim<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjJEub1fAnjgAxRhpg-qUXaaqt40xkpqImUaZ2qIxYDdvZyXdKBh4ON4ghrrRgYeUVv3QpN1jXWs4l-2Ls0I8M0xhmjDqduHP5FAl2DC0CXANAxwc6elhnqDqeAPXR6kkhiRkFdOQ/s1600-h/road.gif"><img style="margin: 0px auto 10px; display: block; text-align: center; cursor: pointer; width: 252px; height: 320px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjJEub1fAnjgAxRhpg-qUXaaqt40xkpqImUaZ2qIxYDdvZyXdKBh4ON4ghrrRgYeUVv3QpN1jXWs4l-2Ls0I8M0xhmjDqduHP5FAl2DC0CXANAxwc6elhnqDqeAPXR6kkhiRkFdOQ/s320/road.gif" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5368390652502887826" border="0" /></a><br /><p style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-indent: 35.4pt; font-family: georgia;" class="MsoNormal"><span style=";font-size:100%;" >Ana rahmi istikametinden geldim, toprak istikametine seyahat ediyorum. Dünya dinlenme tesisinde bilmiyorum ne kadar mola verdim, sürem dolmadan bir ihtiyacımı karşılamam lazım. Araç tutuyor beni, inmeliyim ivedilikle. Anti-em çok aldım iyiyim, midem bulanmıyor en azından. Bu benim yolculuğumun özeti, belki seninkinin de; ama bir de ömrü şehirlere, kalbi şarkılara bölünmüş bir kadın olarak yollarda geçirdiğim <span style=""> </span>saati düşünürsek anlatacağım çok şey var.</span></p><p style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-indent: 35.4pt; font-family: georgia;" class="MsoNormal"><span style=";font-size:100%;" ><br /></span></p> <p style="margin: 0cm 0cm 0pt; font-family: georgia;" class="MsoNormal"><o:p><span style=";font-size:100%;" > </span></o:p></p> <p style="margin: 0cm 0cm 0pt; font-family: georgia;" class="MsoNormal"><span style="font-size:100%;"><span style=""> </span><span style=""> </span>Birçok il arasındaki mesafeyi kilometre ve saat bazında ezbere bilirim, il trafik kodlarını öğrendiğimde sekiz yaşındaydım. Bu benim hayatımı çok mu renkli yapıyor, ya da seninkini çok mu monoton bilemem ama okudukça satırların birinde “ben bunu biliyorum” diyeceksin. Çok canın sıkkınsa mutlu bile edebilir.</span></p><p style="margin: 0cm 0cm 0pt; font-family: georgia;" class="MsoNormal"><span style="font-size:100%;"><br /></span></p> <p style="margin: 0cm 0cm 0pt; font-family: georgia;" class="MsoNormal"><o:p><span style=";font-size:100%;" > </span></o:p></p> <p style="margin: 0cm 0cm 0pt; font-family: georgia;" class="MsoNormal"><span style="font-size:100%;"><span style=""> </span>İstanbul – Antalya arası yollarda sinüzit oldum ben, camı açıp bulanan midemi durdurmaya çalışırken dışarı sarkarak. O yüzdendir daha sekiz yaşına gelmeden iki ameliyat geçirdim ama 11 saatlik o yol benim için hala ülkenin en sıkıcı güzergahı. Bilecik civarı hala virajlı, hala oradan geçerken herhangi bir şey okuyamıyorum, geri dönüp bakamıyorum arabada. Ankara – Antalya arası yaklaşık <st1:metricconverter st="on" productid="550 km">550 km</st1:metricconverter> olmalı. Ankara – Antalya arası annemin yemeklerine, babamın kollarına giden güzergah olmalı. Bir Cuma sabahı koca bir yerleşkede canını sıkmayı başarabilen bir kızın otobüse atlayıp yatağına, Kepez’den inerken gördüğü şehrin sıcaklığına kavuşması. Kaleiçinde dostlarıyla içtiği bira, eski bir rock bar ve Pazar akşamı servis beklerken babasına belli etmeden döktüğü yaşları. O kız dört sene boyunca döktüğü yaşlarla o mahallenin caddelerini yıkadı. Sonra, İstanbul – Ankara yolu başladı. Duruma göre ortalama beş saat, yaklaşık <st1:metricconverter st="on" productid="450 kilometre">450 kilometre</st1:metricconverter>. Okul sonrası bir sırt çantası ve sevilene giden yol. Rahat bir seyir vaad eder size bu yol çünkü düzdür nerdeyse dümdüz. Bolu Kaynaşlı arasında kışın yolda kalmışlığı vardır herkesin en az bir kere, ve en az bir kere o otobüsten atlayıp dağ manzaralı mekanların birinde bir şeyler yemek istemişinizdir ama hiç olmamıştır. İçinizde kalmıştır.</span></p><p style="margin: 0cm 0cm 0pt; font-family: georgia;" class="MsoNormal"><span style="font-size:100%;"><br /></span></p> <p style="margin: 0cm 0cm 0pt; font-family: georgia;" class="MsoNormal"><o:p><span style=";font-size:100%;" > </span></o:p></p> <p style="margin: 0cm 0cm 0pt; font-family: georgia;" class="MsoNormal"><span style="font-size:100%;"><span style=""> </span>Otobüste cam kenarı seversin. Kıvırıp bükemeyecek kadar uzun bacakların varsa koridor da tercihin olabilir. Burnunu cama dayamak bir fanteziden öteye gidemez eğer durmadan sarsılmaya dayanamıyorsan. Ben dayanamam. Ne burnumu, ne kafamı hiç cama dayamadım. Dışarı baktım ama hep. Yanımdakine bakmadım hiç, onun da dışarı baktığını bilirdim, göz göze gelmeye gerek yok. İlk dakikada bir müziğe teslim etmek lazım ruhunu lakin her an üçüncü sınıf bir dövüş filmi ya da Hababam Sınıfı serisi ile karşılaşabilirsiniz. Ondan da kötü bir ihtimalle “yolculuk nereye kızım” diye soran yandaki teyzeyle. Nereye gidebilirim ki teyze bu İstanbul – Ankara otobüsü. Haydan geldim huya gidiyorum demek istedim hep, demedim teyzeye saygımdan. Müziğin sesinin etrafı rahatsız edip etmediğini düşünmezdim eskiden, şimdi önemsiyorum. Sanırım büyüdüm. Gece yolculuğunda bile yapılan ikram başlar ardından. Sanki bilet parasını hak etmek için saat kaç olursa olsun bir şeyler yemek zorundayız. Bir de eskiden otobüslerde sigara bile içilirdi. Özellikle çift katlı otobüslerde alt kat dumanlı hava sahasıydı her daim. Hatırlarım bazen annem altta, ben üstte giderdik. Çift katlı otobüs deyince aklıma geldiği üzere insan üst katın en önünde oturmak ister hep ama orada bacakları sığdıracak yer yoktur, orası ters köşeye gol atmaktır, benim gibi <st1:metricconverter st="on" productid="168 cm">168 cm</st1:metricconverter>.lik bir kadını bile ters çevirip çarpmıştır. </span></p> <p style="margin: 0cm 0cm 0pt; font-family: georgia;" class="MsoNormal"><o:p><span style=";font-size:100%;" > </span></o:p></p> <p style="margin: 0cm 0cm 0pt; font-family: georgia;" class="MsoNormal"><span style="font-size:100%;"><span style=""> </span>Mola verirsin Afyon’da. Normal seyirde ilerlemişsen nerdeyse 40 dakika, acelen varsa 40 kişinin tuvaletini yapabilme süresi olan ortalama 15 dakika. En başta da dediğim üzere araç tutardı beni kış ortasında bile tişörtle atardım kendimi dışarı. Herkes sabaha karşı dörtte koşa koşa kaymaklı ekmek kadayıfı yemeye koşarken ben tuvaletlerin önünde donmamın keyfini sürerdim. Mola biter: <i style="">İstanbul istikametinden gelip Antalya istikametine gitmekte olan bilmemne turizmin sayın yolcuları... Aracınızın mola süresi dolmuştur. Yerlerinizi almanız önemle rica olunur. </i>Bu önemli ricayı 5 dakika falan geç yerine getirirseniz 45 çift göz size çevrilir. Kendinizi gerçekten kötü hissedersiniz.<br /></span></p><p style="margin: 0cm 0cm 0pt; font-family: georgia;" class="MsoNormal"><span style="font-size:100%;"><br /></span></p> <p style="margin: 0cm 0cm 0pt; font-family: georgia;" class="MsoNormal"><o:p><span style=";font-size:100%;" > </span></o:p></p> <p style="margin: 0cm 0cm 0pt; font-family: georgia;" class="MsoNormal"><span style="font-size:100%;"><span style=""> </span>Elbette en çok anlatılacak anı karayolu seyahatlerinden çıkar. Tuvaletini beğenmediğin benzin istasyonları, kamyoncu lokantaları, orda burada yenen yörelerin ünlü yemekleri – ki bu yemeklerin hepsi İstanbul’da bir köşede bulunur rahatlıkla – plakalarla oynanan tuhaf yol oyunları, sayılan kedi gözleri, kilometre tahminleri, arka koltukta uyuyan ailenin çocuğu, teypten gelen Barış Manço şarkıları, babanın kullanırken yaktığı sigara … sonu gelmez bir liste yapılır. Elbette herkesin hiç unutamadığı bir karayolu seyahati vardır. Trakya’dan geçenler Edirne – Havsa arasındaki kırmızı beyaz mezarın oradan geçerken kaza yapıp yanarak ölen yolcuların mezarı olduğunu bilir, Lüleburgaz’daki otoban bağlantısının Türkiye’nin en uzunlarından biri olduğunu duymuştur. Kuzeyden Antalya’ya geliyorsan Burdur üstünden gelmek Isparta’dan daha çok tercihindir. Ankara’dan güneye giderken Niğde civarı çok yeşildir, seversin, kendini İç Anadolu’da hissetmezsin. Finike’ye döne döne gidersin. Istanbul’a giderken körfezi dolaşmayı seversin, belki de herkes gibi Eskihisar – Topçular dersin. Ben körfezi sevenlerdenim. Trabzon – Hopa arası yol muhteşemdir. En güzelinden bir Karadeniz’dir. Uzungöl’e Çaykara’dan gidersin; kış ortasında gidersen belki yolda dünya değiştirirsin ama risk almaya değecek bir manzara karşılar seni. Bu ülkenin yollarını bir görün derim. Hep aynı yerde kalmayın, çıkın.</span></p><p style="margin: 0cm 0cm 0pt; font-family: georgia;" class="MsoNormal"><span style="font-size:100%;"><br /></span></p> <p style="margin: 0cm 0cm 0pt; font-family: georgia;" class="MsoNormal"><o:p><span style=";font-size:100%;" > </span></o:p></p> <p style="margin: 0cm 0cm 0pt; font-family: georgia;" class="MsoNormal"><span style="font-size:100%;"><span style=""> </span>Bir de iki vagon arasında sigara içenlerin toplandığı, yemekli vagonda en güzel ciğerin yapıldığı trenlerimiz var. O trenlerin 36 saatlik İstanbul – Erzurum yolculukları var. Aynı güzergahı 1 saat 45 dakikada aldığın uçmak hali de var bunun yanında. İşte öyle zamanlarda şehirlerin birbirine ne kadar uzak ve yakın olabildiğini, aslında bu mesafe denen şeyin insanın içinden gelene göre izafi olabildiğini de ben o uzak şehirlerde öğrendim. Sizinle paylaşıyor olmam da mesleki bir gelenekten(öğretmen olmanın her daim öğreten olmayı gerektirmediğini biliyorum) <span style="">J</span> Benim size anlatacak o kadar çok yol hikayem var ki aslında! Ama anlatmak istemem siz kendinizinkileri düşünün diye. Kaç yolculuğunda camının yanına kadar gelen sevdiğin ya da sevdiklerin vardı el sallayıp çaktırmadan ağlayan. Hani ağlamamak lazım ya gideni üzmemek için, o hesap. Kimse yoksa yolcu eden, hissettiğin hüznü düşün, sonra da yıllar içinde buna ne kadar alıştığını. Belki de hiç alışamadığını. Birinin uğurlamasını mı tercih ettin, karşılanmayı mı, yoksa ikisini de yaşayacak kadar güldü mü hayat sana? Hangi yolculuğunu hiç unutamadın?<br /></span></p><p style="margin: 0cm 0cm 0pt; font-family: georgia;" class="MsoNormal"><span style="font-size:100%;"><br /></span></p> <p style="margin: 0cm 0cm 0pt; font-family: georgia;" class="MsoNormal"><o:p><span style=";font-size:100%;" > </span></o:p></p><b style="font-family: georgia;"><i style=""><span style=";font-size:12;" >Not:</span></i></b><span style="font-family: georgia;font-family:'Times New Roman';font-size:12;" ><span style=""> </span><i style="">Ne sorduysam bir üst paragrafta, hepsine verecek bir cevabım olduğundan. Vermiyorsam; gevezeliğe vurmamaktan, uzatmamaktan, dağıtmamak kaygısından. Çok merak ediyorsan haber ver bana, onu da yazarım elbet ama ağlamayacağına söz verirsen. Benim yollarım bitmez, sesim soluğum hayatta kesilmez, daha mola sürem dolmadı ilk başta bahsettiğim güzergah üstünde… sağdaki kedi gözlerini saymaktayım deli deli. Şimdilik birinci bölümde bir son….</i></span>joonehttp://www.blogger.com/profile/02401449195058097713noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-34165636.post-17254944682422607322009-08-02T14:01:00.004+03:002009-08-02T14:22:53.609+03:00enginde bir ironiüzülmedim..<br />içim sökülmüş gibi... çok ağır bir yemek yemiş de miden ağrıyormuşcasına... başka bir şey oldu üzülmek dışında...<br /><br />üzülmedim..<br />bir damla yaş çıktı sol gözümden... epey bir süre düşmedi.. sonra yolunu buldu... yolda kurudu... ağlamadım.<br /><br />üzülmedim..<br />aklıma hiçbir şey gelmedi... dün ondan bahsetmiştim fındık kabuğuna.. ondan öncesi ve sonrası hakkında... tam da onun en sevdiği şarkıyı dinlerken.... az önce... karnıma acaip bir ağrı girdi... büküldüm.<br /><br />üzülmedim..<br />bir resim gördüm... içinde "o" olan.... 1 sene önce bu zamanlar.... düşündüm... düşündüm.... sonra düşünemedim... doğruldum, kaldım.<br /><br />üzülmedim..<br />cümlelerimi toparlayamıyorum. O başkasına benzemezdi. O kimsenin sevmediği gibi sevdi. Ben bir tek ona "sapıma kadar" aşık oldum. O kimsenin yapmadığını yaptı. O geldi. O gitti. .. öyle bir üzdü ki.... bir daha kimseye öyle üzdürtmedim... şimdi... şimdi üzülmedim.<br /><br />üzülmedim..<br />o, yazdıklarımı sabaha kadar okuyan adam, onun için sabahlara kadar yazdığım, ağladığım, hırpalandığım..... hepsi aynı adam. Kaleme kağıda anlam katan... bir sene yazılanların yarısının öznesi nesnesi... önüne geleni.... şimdi yazamadığım.<br /><br />üzülmedim...<br />film şeridi değil... DVD box setler falan gibi geçiyor ne var ne yoksa.... oyun gibiydi... biteceği başından belliydi... perde kapanınca ya esas kız ya oğlan ölecekti de.... esas kızın katilinin esas oğlan olacağı kimsenin aklına gelmezdi...<br /><br />üzülmedim...<br />zaman geçti... unuttum değil... umrumda değil desem... kimse inanmaz... başka bir şey idi... o, engin'di... on yıldan sonra bir kez daha bir adamı sevebilmekti... çok yakın dostlarım bilir "engin" ne demekti... o çocuk olmaktı... o koşturmaktı... o böğrüme iki tane yolladı, yıktı.<br /><br />üzülmedim..<br />az önce bir fotoğrafta bir o bir de gelinlik içinde bir kadın...<br /><br />üzülmedim...<br />geçmiş üstüne beton atmış bir kere...<br /><br />üzülmedim..<br />bir daha kesişmezdi yollar..<br /><br />üzülmedim..<br />nefesim kesildi.joonehttp://www.blogger.com/profile/02401449195058097713noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-34165636.post-81887357490559019582009-07-31T18:36:00.003+03:002009-07-31T18:41:15.476+03:00:)<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhoVAUfk-rsNhNQnILaD5Ve0AXZp6Y-ijuV8MkvEIpVDeFE7SXTGvOWVW9j3n7FOdA5QYeVyVMUuglJH4bMjs2n8p_RTz7ICCKrz9GVu82QRXANW4J8IMVGjt9HbxASZa7nvXDjng/s1600-h/brain.jpg"><img style="margin: 0px auto 10px; display: block; text-align: center; cursor: pointer; width: 320px; height: 256px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhoVAUfk-rsNhNQnILaD5Ve0AXZp6Y-ijuV8MkvEIpVDeFE7SXTGvOWVW9j3n7FOdA5QYeVyVMUuglJH4bMjs2n8p_RTz7ICCKrz9GVu82QRXANW4J8IMVGjt9HbxASZa7nvXDjng/s320/brain.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5364649311312817666" border="0" /></a><span style="font-size:180%;">"İnsan böbrek ya da kalp yetmezliğinden çarçabuk ölüyor da, beyin yetmezliği uzun bir yaşam sürmesine engel olmuyor"</span><br /><br />E. Baturjoonehttp://www.blogger.com/profile/02401449195058097713noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-34165636.post-72108525477895560892009-07-26T01:53:00.004+03:002009-07-26T01:58:15.082+03:00Neither Pesimist Nor Sosyolog<img style="margin: 0px auto 10px; display: block; text-align: center; cursor: pointer; width: 320px; height: 320px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi54UoZXXJHdhaMWx5TdNVnQ88oUnO9mlQXmUz7CHQr09JQZDbepsAvdhIOFEVixH1La-oeF6K9jPyJevO-KqQKKJENEXPX-BhWvC1igz5b-V3N1-lpm4Q7gpNGexOnZE67imNspg/s320/244.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5362534854061295026" border="0" /><!--[if gte mso 9]><xml> <w:worddocument> <w:view>Normal</w:View> <w:zoom>0</w:Zoom> <w:hyphenationzone>21</w:HyphenationZone> <w:punctuationkerning/> <w:validateagainstschemas/> <w:saveifxmlinvalid>false</w:SaveIfXMLInvalid> <w:ignoremixedcontent>false</w:IgnoreMixedContent> <w:alwaysshowplaceholdertext>false</w:AlwaysShowPlaceholderText> <w:compatibility> <w:breakwrappedtables/> <w:snaptogridincell/> <w:wraptextwithpunct/> <w:useasianbreakrules/> <w:dontgrowautofit/> </w:Compatibility> <w:browserlevel>MicrosoftInternetExplorer4</w:BrowserLevel> </w:WordDocument> </xml><![endif]--><!--[if gte mso 9]><xml> <w:latentstyles deflockedstate="false" latentstylecount="156"> </w:LatentStyles> </xml><![endif]--><style> <!-- /* Font Definitions */ @font-face {font-family:Wingdings; panose-1:5 0 0 0 0 0 0 0 0 0; mso-font-charset:2; mso-generic-font-family:auto; mso-font-pitch:variable; mso-font-signature:0 268435456 0 0 -2147483648 0;} /* Style Definitions */ p.MsoNormal, li.MsoNormal, div.MsoNormal {mso-style-parent:""; margin:0cm; margin-bottom:.0001pt; mso-pagination:widow-orphan; font-size:12.0pt; font-family:"Times New Roman"; mso-fareast-font-family:"Times New Roman"; mso-bidi-font-family:"Courier New";} @page Section1 {size:595.3pt 841.9pt; margin:70.85pt 70.85pt 70.85pt 70.85pt; mso-header-margin:35.4pt; mso-footer-margin:35.4pt; mso-paper-source:0;} div.Section1 {page:Section1;} --> </style><!--[if gte mso 10]> <style> /* Style Definitions */ table.MsoNormalTable {mso-style-name:"Normal Tablo"; mso-tstyle-rowband-size:0; mso-tstyle-colband-size:0; mso-style-noshow:yes; mso-style-parent:""; mso-padding-alt:0cm 5.4pt 0cm 5.4pt; mso-para-margin:0cm; mso-para-margin-bottom:.0001pt; mso-pagination:widow-orphan; font-size:10.0pt; font-family:"Times New Roman"; mso-ansi-language:#0400; mso-fareast-language:#0400; mso-bidi-language:#0400;} </style> <![endif]--> <p class="MsoNormal" style="text-indent: 35.4pt; font-family: georgia;font-family:georgia;">Evet aynen öyle. Etrafımdaki şeyleri değerlendirmek için sosyolog olmaya gerek yok.<span style=""> </span>Gördüklerimin sonunda vardığım yargı da beni bir pesimist yapmaz elbet. Zaten tanıyanlar bilir beni, ben ne optimist ne pesimist, ne feminist hatta nihilist bile değilim. Ve ilk defa bir yazının da konusu “ben” değilim, “biz”.</p> <p style="font-family: georgia;font-family:georgia;" class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p> <p style="font-family: georgia;font-family:georgia;" class="MsoNormal"><span style=""> </span>Sağıma soluma baktığımda gördüğüm manzara, yani gerçekten bakmaktan bahsediyorum – bir sosyolog edasıyla inceleyip filozofmuş gibi atıp tutmak – oldukça düşündürücü, hatta ben gibi kendinden başka şeyleri düşünmemeye meyilli bir beşer için bile. O yüzden dedim ki kendime, bu sefer gördüklerimi yazayım. </p> <p style="font-family: georgia;font-family:georgia;" class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p> <p style="font-family: georgia;" face="georgia" class="MsoNormal"><span style=""> </span>Bugün pazara gittim mesela. Kavunu çok sevdiğimden bahsetmiş miydim size? ( konu “ben” değildim değil mi <span style="">J</span> ) Kavun almayı sona bıraktım, assolist hesabı. Hani o bir rituel gerektiriyormuş gibi. Bir tezgah dolusu kavun ve onu satmak gibi bir derdi olmayan satıcısının yanına gittim. “Bana bir kavun, lütfen – yok iki alayım” Ben elimi bile atmadan <span style=""> </span>( anlarım kavundan aslında, hem de insandan anladığımdan çok daha fazla ) o iki tane seçti bir torbaya koydu, uzattı. Sonra sessizce tezgahın önüne geldi. Üstüme üstüme yürüyerek kısık sesle: “Karpuz da ister misin?” “Yok teşekkür ederim” “Çok güzel ama bak az kaldı Kemalpaşa bunlar” “Öyledir elbet ama taşıyamam şimdi” Adam tatmin olmuyor. Sanıyorum karpuz gerçekten çok güzel ve benim ne kadar iyi bir insan olduğumu hissetti, beni o zevkten mahrum bırakmak istemiyor. Bir adım daha atıyor, artık kendisiyle epey samimiyiz. Sesi zor duyuluyor şimdi. Sanki kimsenin duymasını istemiyor: “Al bu karpuzu dedim, çok güzel” “Sağolun ama taşıyamam dedim, haftaya artık” Olay yerinden ayrılmak istiyorum, çünkü sanırım az sonra bileğime yapışacak ve ben sonsuza dek orada kalacağım. “Haftaya söz, gerçekten” Adam hiçbir şey demiyor, kıpırtısız duruyor. Uzaklaşıyorum. Ben tuhafım tamam, ama sanırım artık herkese bir şeyler oluyor.</p> <p style="font-family: georgia;" face="georgia" class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p> <p style="font-family: georgia;" face="georgia" class="MsoNormal"><span style=""> </span>Bisiklet elimde ilerliyorum. Pazar kurulan yerde bisiklete binmek mümkün değil elbette. Yaş ortalamasının 70 olduğu bir yerde zaten herhangi bir kent sakiniyle tartışmak istemezsiniz, emin olun. Pazarın çıkışında bisiklete biniyorum, tam ilerleyecekken benim gösterdiğim hassasiyetin yanından geçmemiş olacak, bir motosikletli arkadaş çat diye pazar yoluna dönüyor. Haliyle önüme çıkıyor, haliyle nerdeyse çarpıyor. Alelacele müziği çıkarıyorum kulağımdan: “Pardon bakar mısınız ya… hey… heeeeeeeeeeey” Adam bakmıyor. Zaten bakacak bir hassasiyet sahibi olsa o şekilde o yola girmezdi diye düşünüyorum. Üstüme sürülen araçtan mı, sahibi tarafından iplenmemekten mi bilemiyorum, sinirim bozuluyor. Zaten sinirlerim bozulmaya meyilli. ( Biliyorum konu ben değilim ) İlerliyorum</p> <p face="georgia" class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p> <p style="font-family: georgia;" class="MsoNormal"><span style=""> </span>İlerleyemiyorum. Bugün bir kez daha anladım ki trafikteki en zararsız şey arabalar. Çocuk puseti kullanan anneler de ehliyet almalı. Zira, sahilde önemli bir trafik canavarına dönüşebiliyorlar. Yaşlı teyzelerin üç tekerlekli bisikletleri kapladıkları hacim bakımından “tır” statüsünde değerlendirilmeli. Laf atmak için arabalarını insanın üstüne süren delikanlı arkadaşlarımızın arabaları çizilmeli, hatta indirilip kendileri de çizilmeli. “Çocuk” deyip geçemiyorum kusura bakmayın, oradan buradan fırlayan çocuklara tasma takılmalı. ( tasma denen şeye tepki vermeyelim nitekim çocuk tasmaları var ve güvenlik sebebiyle özellikle yurtdışında gayet yaygın olarak kullanılmakta ve ben bu uzun açıklamayı alıngan anneler için değil kendisi de o tasmalardan kullanmış olan yazar için yapıyorum. Ne olmuş yani, İstanbul’da yaşayıp annenizin elini tutmayı reddederseniz, takarlar <span style="">J</span> ) Trafik denen bisiklet, motosiklet, insan, puset ve bol sayıda veletten oluşan şey insanı tek başına bir pesimist yapmaya yeter. </p> <p style="font-family: georgia;" class="MsoNormal"><span style=""> </span>Deniz kenarında gördüklerim, duyduklarım başlı başına bir yazı teşkil edebilir ama gene de bahsetmeden geçemeyeceğim. Yaşadığım yer bir tatil mekanı. Yaz geldiğinde nüfus ortalama on katı artıyor. Denize sabah saatlerinde gitmeyi tercih ediyorum. ( ve kesinlikle kendimden bahsetmiyorum ) Etrafım insan dolu. Önce her günkü basmakalıp muhabbet: bugün deniz nasıl komşum? Ne de olsa Marmara denizi bu, adım atmadan önce iyice bir incelemek lazım zira kendi pisliğinizde yüzmeniz kuvvetle muhtemel. Hava ve rüzgarı denk getirirseniz gerçekten güzel bir denizde yüzersiniz. Tam mutlu mutlu yüzmek üzeresiniz, yandaki grup diğer taraftaki grup hakkında konuşmaya başlar. En önemli gündem maddesi her zaman oturdukları yerden farklı bir yere oturmuş olmalarıdır. Nedeni tartışılır. Herkesin koordinatları bellidir, başka yerde güneşlenmek caiz değildir. Hatta sırf bu yüzden çıkan tartışmaları da gördüm, biliyorum.</p> <p style="font-family: georgia;" class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p> <p style="font-family: georgia;" class="MsoNormal"><span style=""> </span>Bakkalım bile düşünmeye sevk ediyor beni. Az önce – ki epey geç bir saat – eve gelirken dondurma alasım geldi. Gelmez olaydı. Nitekim, bir adet dondurma seçtim. Dedim bundan istiyorum. Önce bir alternatif üretti, kabul etmedim. Israrla dedim “o mutlu son” olandan istiyorum. ( mutlu sonu olan dondurma da külahının dibi çikolata dolu olan yani daha derin bir anlam yok ) Adam sıkıntıyla dondurmaları karıştırırken bir anda yüzüme baktı:<span style=""> </span>“Sonu mutlulukla biten ne var hayatta?”</p> <p style="font-family: georgia;" class="MsoNormal"><span style=""> </span>Teşekkür ediyorum Saim ağabeycim. Geçekten sağol. Tüm gördüklerimin üstüne bu saatte ihtiyacım olan tek şey pesimist bir bakkal. </p> <p style="font-family: georgia;" class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p> <p class="MsoNormal" style="text-indent: 35.4pt; font-family: georgia;">Oysa ben ne sosyoloğum ne pesimist. Sadece gördüklerime bakınca bazen – yok bazen değil genellikle – insanların gitgide daha kaba, daha huzursuz, daha huysuz ya da daha tahammülsüz olduğunu düşünüyorum. O yüzden de yazının konusunu biraz değiştiriyorum. Bu yazı “biz” değil, umarım “siz” de değil; sadece “onlar” hakkında. Biz bu kadar huysuzlaşmış olamayız.</p>joonehttp://www.blogger.com/profile/02401449195058097713noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-34165636.post-9287595930345885272009-07-19T13:08:00.001+03:002009-07-19T13:09:56.860+03:00ne desem boş<span style="font-size:130%;">ölmedim yaşıyorum.....<br />iyiyim iyiyim..<br />çok sorarsam "bilmiyorum" diyebilirim ama...<br />durmadan nasılsın deme bana zira...<br /><br />ama mekanı çok ihmal ettim biliyorum....<br />gelicem...<br />başka bi yerde daha yazıyorum.. onunla ilgilenirken bana ait olanı unuttum di mi?<br />lan sanki blog canlı da bana surat yaptı gibi hissediyorum...<br />ne tuhaf.<br />d.</span>joonehttp://www.blogger.com/profile/02401449195058097713noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-34165636.post-40926624048770664052009-05-20T23:25:00.003+03:002009-05-20T23:29:53.611+03:0090<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhQSCs8Lg5PaMMX-8xKiROUe_tM6Z2vFH9aQ2Vs2Ho7ih2osFW3eZfTPmbMIuscLUZpyNAFsArOdcIOpNl7U7TZGbrBEVKfrrW-lV2MzT6nq__vjdTTuz_BZEUbNqBTPXw5VcQscQ/s1600-h/790628_eti_cin.jpg"><img style="margin: 0px auto 10px; display: block; text-align: center; cursor: pointer; width: 300px; height: 225px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhQSCs8Lg5PaMMX-8xKiROUe_tM6Z2vFH9aQ2Vs2Ho7ih2osFW3eZfTPmbMIuscLUZpyNAFsArOdcIOpNl7U7TZGbrBEVKfrrW-lV2MzT6nq__vjdTTuz_BZEUbNqBTPXw5VcQscQ/s320/790628_eti_cin.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5338006049085818802" border="0" /></a><br /><br />Eskiden… çok eskiden.. eti cin’ler bu kadar küçük değildi… hatta utanmadan onlara “lokmalık” diyen bir zihniyet de yoktu. Eti puf pasta taklidi yapmazdı. Gordon Milne vardı. Hülya Avşar kazağını yüksek belli kotunun içine sokardı. Jon Bon Jovi şimdikinden daha yaşlı görünürdü. Saçlar kabarık pantolonlar dardı. <p></p> <p class="MsoNormal" style="text-indent: 35.4pt;"><o:p> </o:p></p> <p class="MsoNormal" style="text-indent: 35.4pt;">Biz işte o zamanlarda, üç yumurtayı sütle çarpan kuzucuklarıydık Adile Teyze’nin her gece 9’da yatmaya programlı. Hisseli harikalarının kumpanyasında oyuncuyduk fark etmeden. Örgütlenebilme güdüsü ta o zamanlardan kalmadır bizde; biz Voltran’ın kolu bacağını birleştiren bedenlerdik çaktırmadan. Clementine’in balonunda savaştık, uçan kaz’ın sırtında yüktük. Aramızdan “adam gibi erkek” çıktıysa He-Man etkisi vardır elbet bir yerlerde. Her kız hala biraz Erol Evgin’e aşık – ve ben yaşlandım bu adam hala aynı der – ve o kızın<span style=""> </span>kulağına taktığı kirazları küpe sanmışlığı vardır elbet o zamanlarda.</p> <p class="MsoNormal" style="text-indent: 35.4pt;"><o:p> </o:p></p> <p class="MsoNormal" style="text-indent: 35.4pt;">Bir ağaçtan düşmüşlük vardır o kızda.</p> <p class="MsoNormal" style="text-indent: 35.4pt;">O kız illa ki en çok babasına aşıktır.</p> <p class="MsoNormal" style="text-indent: 35.4pt;">O kızın babası illa ki ölmüştür.</p> <p class="MsoNormal" style="text-indent: 35.4pt;"><o:p> </o:p></p> <p class="MsoNormal" style="text-indent: 35.4pt;">Kız ve erkek demeyelim, feminist bir kimlik almayalım, hiç gerek yok. “İnsan” diyelim unisex olsun. Acıtmayalım kadın kısmını, öldürmeyelim babaları gerçekten hiç gerek yok. Sil baştan şimdi – şarkıdaki gibi- dönelim düştüğümüz ağaçlara kız erkek demeden. Ne de olsa aynı dönemin erkeklerinin de bir ağaçtan düşmüşlüğü vardır değil mi? ( evet her cümlede bir mecaz yatmakta ama anlamayın diye açmıyorum, yoksa ağaçtan düşmenin sonu yok, biliyorum )</p> <p class="MsoNormal" style="text-indent: 35.4pt;"><o:p> </o:p></p> <p class="MsoNormal" style="text-indent: 35.4pt;">“Eski” diyorum….Memleketin illerinin 67’den ibaret olduğu yıllar. Trenlerin daha pis, uçakların daha pahalı, ama kamyoncu lokantalarının en güzel fasulyeyi sunduğu zamanlar. İşte o zamanlar eti cinler gerçekten daha büyüktü. Çokomel kağıtları tırnakla düzleşir defter aralarına girerdi. Herkesin defteri işte o yüzden – ve sırf o yüzden işte – hep biraz çikolata kokardı. Üstüne yazılıp çizilen bir “içi ağlayan kırmızı burunlu palyaço” idolü vardı. Kimilerinin çikolata kokulu defterlerinde o palyaçoların resimleri vardı. O imgenin sadece defterlerinde kaldığı çocuklar şanslıydı. Defteri çikolata kokan o çocukların daha önceden “kalpleri kadar beyaz sayfalarla” dolu hatıra defterleri vardı. Sepet sepet yumurtalarla doldu, biz birbirimizi unutmadık.</p> <p class="MsoNormal" style="text-indent: 35.4pt;"><o:p> </o:p></p> <p class="MsoNormal" style="text-indent: 35.4pt;">En fazla büyümüş olabiliriz bilemiyorum. Derler ki 30 -35 olduk. Biraz yaşlandık, biraz da yaş aldık. Dere tepe gidebilenlerimiz şanslıdır biraz daha, düz gidebilmek garantisi olmasa da. Can sıkıcı Nasreddin Hoca fıkralarıdır sebep, hala amaçsızca göle maya çalıyorsak bir yerlerde. İki arada bir derede kalmış, bencilliğiyle dost, “x generation” tadında, ne öncenin ne sonranın anlayabildiği bir nesil olmuşuzdur. En yabancımız bile iyi tanırız birbirimizi, tek kar da bu olsa gerek. Bir de bizim yediğimiz eti cinler gerçekten çok büyüktü.</p> <p class="MsoNormal" style="text-indent: 35.4pt;"><o:p> </o:p></p> <p class="MsoNormal" style="text-indent: 35.4pt;">Domatesler biraz daha domates gibi kokardı, benim o zamanlar çileğe alerjim vardı, bayramlar biraz daha bayramdı ve ben o zaman da sevmezdim bayramları. O zaman babam da vardı. Göztepe parkında bir lunapark, o parkta bir de dönme dolap vardı. Enginar sevmezdim o zaman, aptaldım. Tek derdim optik okuyucuya taşırmamak için kastığım cevap şıkları, bir üçgende görmeye çalıştığım paralellik idi. Sanırım annem babamı severdi. Sanırım İstanbul o zaman daha güzeldi. O zaman en büyük şeyler eti cin idi. Düşün şimdi, senin kalbin hala defterinin sayfaları kadar temiz mi…….</p>joonehttp://www.blogger.com/profile/02401449195058097713noreply@blogger.com10tag:blogger.com,1999:blog-34165636.post-49907527284041565692009-05-17T18:53:00.002+03:002009-05-17T19:02:16.263+03:00...sevgili kuzucuklarım<br />bahar diye bilinen mayıs ayı gayet sıcak geçmekte ve benim bu duruma bir itirazım yok :)<br />bu kadar boktan bir başlangıçla bu yazı nasıl biter onu da bilmiyorum netekim yazdıklarımı bir daha okumadan "publish post" olayına giriyor kurtuluyorum....<br />neler oluyor dersen..<br />1. kankito Italya'ya gidiyo.... gelirken ya adam getir dedim ya ona muadil bişi.. ( adam muadili ne ola ki.. hahaha )<br />2. üç gün önce falan "kendine yakışanı yap" uyarısı aldım eski sevgiliden.. vay be.. tey tey bee.... bi tek bana lazım demek bu ivedi uyarı.. demek bütün dünya kendine yakışanı zaten yapıyo.... demek o da kendine yakışanı yapıyo.. demek ki o hıyarlıklar ona yakışıyo.... demek ki o bi hıyar... - bak bu çıkarımları ben yapmış gibi görünüyorum ama sadece düz mantık ve lafı eden kendi... heheeh-<br />3. okulda Cambridge sınavları yaptık.... sabah tahta bile temizlenmemiş dediğim okul müdürünün ardından fırlayan sınıf öğretmeni teyzemizin "gelip kendin silseydin o zaman" uyarısı da epey güldürdü... ya kankitom kızma da.. yaaaa bu sınfı öğretmenlerine ya bi format atılsın ya da bunların emeklilik yaşı zorunlu olarak 45'e indirilsin... çekilmiyor ablacım... tamam teyze, tama sen yeter ki sus pörtletme gözlerini.....<br />4. mayıs sonu gene istanbul........ bu sefer acımak yok :)<br />5. bu sefer acımak yok diyom.... :)joonehttp://www.blogger.com/profile/02401449195058097713noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-34165636.post-3784725833483911302009-05-08T22:05:00.003+03:002009-05-08T22:56:50.653+03:00devir haftaları birer birer.....<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjA2JEMqhhbJxqa9gf6ajFtDTq8CZAwoddUGA5YH9zg4Q4RnF_bg58to05yNISDZnn0ZUW7Fd6sy7kR_0CkuiCZnM9v3VVf54vKlszmsXlHXgNrj74d6RZcgiRn2bxHahf4MhYtQg/s1600-h/100_4166.jpg"><img style="margin: 0px auto 10px; display: block; text-align: center; cursor: pointer; width: 320px; height: 240px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjA2JEMqhhbJxqa9gf6ajFtDTq8CZAwoddUGA5YH9zg4Q4RnF_bg58to05yNISDZnn0ZUW7Fd6sy7kR_0CkuiCZnM9v3VVf54vKlszmsXlHXgNrj74d6RZcgiRn2bxHahf4MhYtQg/s320/100_4166.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5333531708605176354" border="0" /></a><br />hey ho let's go...... ben demesem de... the weeks come and go.......<br />mart'ı beklerken mayıs oldu....... günler böyle hızlı geçer gider oldu....<br />bak son zamanlarda neler oldu....<br /><ul><li>istanbul oldu..... her zamankinden farklı şekilde.... çalışıldı falan... üç gün iki gece geçirildi.... barış'tan ne kadar sağlam bir dost olabileceği bir kez daha anlaşıldı...</li><li>ece ile tanışıldı.... gece geç saatlere kadar tophanede bir evde.... tv'de bisiklet yarışı eşliğinde.. yarı yerde yarı kanepede.... biraz dün biraz bugün konuşuldu... ne kadar güzel ki.. hiç yarın'dan bahsedilmedi.... çok güzel bir salata yendi... sıcak insanın iyiliği hissedildi... bir de yükseleni aslan olan koç kadını analizleri beni bile şaşırttı.. evet evet o benim:)</li><li>istiklal'de yağmurlu bir mayıs sabahı dost bir elin taşıdığı şemsiyenin altında alışveriş yapıldı.....</li><li>kaymaklı ekmek kadayıfı komasına girildi.. özsüt'te insanların ortasında bebeğinin bezini değiştiren ve ortamı bok kokusuna boğan ebeveyn taklidi yapan iki odunla tartışıldı.... </li><li>mecidiyeköy'e gidildi... mecidiyeköy'de uyundu... uyanıldı...<br /></li><li>canımı sıkan bir insan daha alenen hayattan atıldı... hem de.. pardon canım sıkıldı... ben gidiyorum ve bir daha buraya gelmeyeceğim diyerek... tey tey kızım sana tey tey.... düşünülmedi bile... acaba üzdüm mü diye....<br /></li><li>kadıköy özlendi.... gidildi... çok güzel bir alışveriş sonrası.... kargada içilen long island iced tea eşliğinde kankito ile uzun bir telefon konuşması......<br /></li><li>bostancıya uğrandı.... orda yaşayan bir arkadaş arandı... dur orda kıpırdama geliyorum diyen bünyeye hürmetle deniz otobüsünün kalkmasına 10 dakka kala hızlı bir hasret giderme yaşandı:)</li><li>ve o deniz otobüsü denizin ortasında bir müddet bozuldu... yandaki yaşlı kadın ufak bir komaya girdi çıktı.....<br /></li></ul>ve istanbul sonrası.............<br /><br /><ul><li>hafta başından beri oğlak yiyelim piknik yapalım muhabbeti dönüyordu lisede.... tamam arkadaşlar o hayvandan yemem ama rakı varsa elbet ordayım.... yani olay hamit olunca 20 kişi bir günde nasıl organize oluyor.... :) çarşamba günü hava güzel... ok gidiyoruz... ben hayvan yemem abi.. tamam sen gel sana başka şeyler alırız... toplaş üç kişi migros ekibi... bin tane domates hıyarto.. meze vs.... sonra okul müdiresinin evine varış.... nuray ve ben mutfağa geçer.. zaten benim girmemle hocam mutfaktan seslendi: dideeemmmmm.... gel buraya salata yap:) yaparım müdürüm amirim.... o sırada ahmet dolanır durur... ne bu denetleme ekibi mi:) o sırada salata olayı bitti.... hım ne yapılacak şimdi.. nihat enişte geldi... tamam bi araba gidelim... hayvan alınacak edincikten daha.... doluş tekrar... ama var ya.... yani arkada oturuyodum dobloda... bagaja hayvanın ( tandırdan çıkmış iki tepsi oğlak ) girmesiyle bi lokal anesteziye maruz kaldım resmen... ben "boooooooooooo" derken ahmet'in "oooooooh" demesi de bir hayvana bakışın ne kadar farklı olabileceğini gösterdi:)</li><li>sırayla piknik yerine varıldı..... 3-4 saat boyunca denizin kenarında... yenildi içildi... ertesi gün okul yokmuş gibi:)</li><li>veeeeeeeeeee...... haftanın olayı.... odada oturuyorum dahili telefon.... pek de kıçımı kaldırmam aslında telefona netekim bi on metre falan ilerde.. ama kalkmış bulundum...</li></ul>- didem hanımla görüşecektim..<br />- buyrun...<br />- didem ben özlem....<br />- hangi özlem..<br />- erzurumdan.. ( nasıl yani hani şu ordaki herkesin hayatını mahveden... insanları işinden eden.... hayatta ciddi nefret ve kin beslediğim 2-3 kişiden biri.. hani diyorum.... insanların bir dağ başında kurdukları hayatın darmadağın olmasındaki koca parmak.... namusuma laf eden manyak.. dostlarımı ağlatan manyak.... )<br />- efendim özlem... ( bu arada bu hatun buralardan bi yerden.. tüm yaz dua ettim bi yerde karşıma çıksın da ağzını burnunu kırayım diye )<br />- öncelikle seni tebrik ediyorum didem okuldaki konumun için.<br />- teşekkür ederim<br />- şimdi ben bu okula bi başvuruda bulundum... sonra benim cv'de erzurum olunca tanıyor musunuz falan.... beni istanbul'dan sana yönlendirdiler.. önce didem hanımla görüşmeniz gerekiyor kendisinden randevu almalısınız dediler...<br />- pazartesi gel.. 3.30da..<br />- şimdi ben izmirdeyim.. pazartesi orda olurum..<br />- ok..<br />- ha didem... şunu söyleyeyim.. orda olmanı kendim için bir avantaj olarak görüyorum...<br />- hoşçakal özlem...<br /><br /><ul><li>vay be.. vay be... vay beeee..... yani ilahi adalet inancım kuvvetlidir ezelden onda bi sorun yok.... bir şeyi çok istediğimde de hep olmuştur.... benim gerçekten canımı acıtanların canının acıdığına da hep tanık oldum.... ama bu çok çabuk oldu... mügeyi aradım hemen... "yuh ... nasıl aradı seni bee.. yüzsüz".... sonra küçük bir mail trafiği erzurumdan edinilen dostlarla.... anında gelen yanıtlar hep benzer.." manyak olduğunu biliyorduk da.. bu kadar mı manyak".....<br /></li><li>okul müdürüne anlattım.. hiç çağırmasaydın dedi.... yok gelsin.... gelsin.... beni ve sevdiklerimi acıtan, hayatlarını dağıtan, onları işlerinden olduran kadın iş görüşmesini benimle yapsın....</li><li>ve yarın.. güneşli olacağını sandığım bir ctesi sabahını okulda geçireceğim için yüreğim parçalanmakta.. bursluluk sınavı sağolsun :(</li><li>pazar günü için koşmak.. top oynamak.. bisiklete binmek.. bora ile fayans süslemek.... nuni için muhteşem bi analar danalar günü hazırlamak gibi planlarım var.....</li><li>ptesi haytamın doğumgünü..... 9 yılımın en büyük kazancı.. hayatımın miladı... iyi ki doğacak...</li></ul>ve sounç:<br /><br /><ul><li>can yakmayacaksın.... vicdanı rahat yaşayanlar bunun verdiği huzurdan anlayabilir ancak rahatsızlığın vereceği sancıyı....</li><li>ve can yakmayacaksın...<br /></li><li>ve bile bile can yakmayacaksın... bir şeylerden korkun olacak hayatta....</li><li>dünya küçük ..... acaip küçük....</li><li>dostlar güzeller... güzel oldukları için dostlar...</li><li>bir kadın sevdiği adam için her şeyi yapabilir.. ama bir erkek asla yeterince sevemez....<br /></li><li>ve... bile bile can yakmayacaksın..</li><li>insan eksiltmeyi bileceksin icabında...</li><li>huzur... iç huzur.. var ya... o var ya.... neyse..</li></ul><br /><span style="font-weight: bold; font-style: italic;">ps: ve sen.. er oğlu er..... sustuğun ne varsa büyüsün içinde......</span>joonehttp://www.blogger.com/profile/02401449195058097713noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-34165636.post-9488825299054562082009-05-03T00:05:00.004+03:002009-05-03T00:11:46.516+03:00plug me in - oh yeahbu gece evinde kaldığım insanların kendini PS içinde kaybetmesinden belki de - eski bloguma baktım.. ilk mekana yani... blogcu'daki.. hatta kendisine bir link bile ekledim soldan soldan.... okudum uzun uzun.... sonra yıllar içinde yansıyan değişimi farkettim açık ve net...<br />bi kere eskiden epey mutsuzmuşum..... çok daha fazla içiyormuşum.....<br />hikayelerim şimdikinden pek de farklı olmamakla birlikte sizinle daha çok paylaşıyormuşum...<br />bir de burdaki son bir kaç aya falan bakındım tekrar... bu blog değişmiş epey... ben çok fazla "insan" yazar olmuşum.... yani belki de buraya bu derece "konu" olmamalı bu adamlar... o yuzdeeeennnn.... bir u-turn yapıp.... şahsa yönelik yazı dizilerinden hayatıma yöneliyorum..... yoksa ben bile hayatımı o adamlardan ibaret sanacağım...<br />joone fişe takıldı... vatana millete hayırlı olsun..<br />haydeee..<br />9/8....<br /><br />ps: istanbul haftasonu dönuşte yazılacak elbet.... ama hava muhalefetine maruz kaldım.... bilesiniz....joonehttp://www.blogger.com/profile/02401449195058097713noreply@blogger.com1